www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları
ucuz hosting domain kontrol panelleri yardımlaşma forumları
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Günah ve Günahta Israr Konusu l M.F.E.

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
M.F.E.



Kayıt: 25 Hzr 2008
Mesajlar: 80
Konum: Administrator

MesajTarih: Cum Hzr 27, 2008 2:16 pm    Mesaj konusu: Günah ve Günahta Israr Konusu l M.F.E. Alıntıyla Cevap Gönder

GÜNAH VE GÜNAHTA ISRAR KONUSU
Muhammed Fatih Ergün

(1996, Sakarya)

İslam Tarihi'nde gelmiş-geçmiş çeşitli ekol mensubları, her konuda olduğu gibi "büyük günah" konusunda da ayrı ayrı görüşler beyan etmişler ve kendi itikadi/fıkhi görüşlerinin sistematiklerini oluşturmuşlardır.

Dinlerini parçalayan ve ekollere bölünen (30/32), kendilerine ilim geldikten sonra taşkınlık yaparak dinlerinde ihtilaf eden bu kimseler hakkında Allah (cc) kıyamet günü aralarında hükm edecektir (3/19).

Sonraları ise bu sistematik görüşler, o ekollerin bağlıları tarafından kimi zaman olduğu gibi, kimi zaman da dejenere edilerek taklid edilegelmiştir. Biz ise bu ekollerin içerisine düşmüş oldukları ifrat ve tefrit musibetine yakalanmadan ve hiç kimsenin görüşünü/çıkarımını taklid etmeden salih bir niyet ve sahih bir yöntem ile bu meseleyi sadece Kur'an ve Sünnet düzleminde değerlendirme yoluna gideceğiz.

BİR / HER GÜNAH İŞLEYEN KAFİR DEĞİLDİR.

Rasulullah (s)'ın vefatından sonra İslam Tarihi'nde "Hariciler" adı ile bilinen bilinen bir ekol ortaya çıkmış ve sürekli olmasa bile büyük günah işleyen herkesi tekfir etmişlerdir.

Haricilerden bir grub, 3/97 ayetini delil getirerek, haccı terk eden kimsenin de kafir olduğunu söylerler. Haricilere göre yalan başta olmak üzere (yalan bize göre de küfürdür) her tür büyük günah küfürdür.
Onların bu itikadi tezlerini biz aşırı buluyoruz. Müslümanlar yanılarak, hata ederek ve hatta nefislerine uyarak büyük günah işleyebilirler. Bizim bu ibaremiz "Müslümanlar'ın büyük günah işlemeleri caizdir" ya da "işlesinler" anlamında olmayıp "bunu yapabilmeleri sözkonusu olabilir" anlamındadır.

Dolayısıyla geçici olmak ve bir daha yapmamak üzere tevbe etmek (günahtan dönmek) şartı ile büyük günah işleyen bir Müslüman hemen tekfir edilemez. Sürekli işlerse, hayatını işlediği o günahın üzerine bina ederse tekfir edilir. Hariciler ise bunun aksini savunmuş, geçici de olsa, sürekli de olsa büyük günah işleyen kimseyi kafir saymışlardır. Biz onları aşırı buluyoruz. Çünkü aşağıdaki Kur'ani deliller onların bu tezlerini çürütmektedir: Allahu Teala (cc) bir ayetinde: "Kadınlarınızdan fuhuşla gelenler..." (4/15) buyurmaktadır. Bu ayet, işlenen büyük günahlar sebebi ile Müslümanları tekfir eden haricilerin aleyhine delildir, onlara reddiyedir. Çünkü Allahu Teala (cc) bu ayette, Müslümanlara hitab etmiş, fuhuşla gelen kadınlar için: "Kadınlarınızdan" ifadesini muhatab zamiri ile kullanmış, fuhuş yapan kadınları bizim dışımızda tutmamıştır. Yani o kadınlar bu ifade ile, fuhuşlarına rağmen hala İslam toplumundan sayılmaktadırlar. Bu ise haricilerin tezini çürütmektedir.
Ancak burada amelin imandan olmadığını savunan kimseler hata etmişlerdir. Bu konunun da nasslara uygun ma'kul bir yorumu vardır.

Şöyle ki,

Ebu Hanife (rh) bu ayet ile ihticac ederek, zina yapan bir kimseden imanı nefy etmiyor (kaldırmıyor) ve diyor ki: "Ayete göre zina eden bizdendir. Eğer iman kendisinden kalkacak olsaydı bu kadınlar için muhatab zamiri kullanılarak "kadınlarınızdan" denmezdi.

Oysa zina eden bir kimse bize göre mü'min değildir. Bir kul, zina ettiği (şarab içtiği, hırsızlık yaptığı vb) zaman iman ondan çıkar, tevbe ettiği zaman kendisine geri döner. Zina eden bir kimse zina ettiği esnada mü'min değildir, haram olduğuna inanarak yapıyorsa iman kendisinden çıkmıştır ama hala İslam dairesi içerisindedir ve İslam toplumunun bir ferdidir. Yani müslimdir, İslam'dan çıkmamıştır (sürekli değilse). Dolayısıyla bu kimse mü'min sayılmaz ama, İslam'dan da çıkmış bir kimse olarak kabul edilip tekfir de edilemez. Ebu Hanife (rh) "iman" ile "islam" arasındaki bu inceliği anlayamamış ya da sezememiş olsa gerek ki bu ictihadı yapmış. Yapmış olduğu bu ictihadı da kesin doğru olarak kabul ettiğinden ya da ....... 'dan/den olsa gerek ki, Rasulullah (s)'tan rivayet edilen: "Zina eden kişi mü'min olduğu halde zina etmez..." ve benzeri sahih hadisleri kabul etmiyor.Bize göre Ebu Hanife (rh) bu konuda yanılmıştır. Allahu Teala (cc) en doğrusunu bilir.

Aşağıdaki ayette, haricilerin itikadi tezlerine ayrı bir reddiyedir:

"Onlar (mü'minler) çirkin bir iş yaptıklarında, ya da nefislerine zulm ettiklerinde Allah (cc)'ı hatırlarlar, günahları için bağışlanma dilerler. Allah (cc)'tan başka günahları kim afv eder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler." (4/135)

Bu ayette Allah (cc) mü'minler için, "Onlar çirkin bir iş yaptıklarında ya da nefislerine zulm ettiklerinde" buyurmuş ve mü'minlerin böylesi durumlara düşebileceklerini ifade etmiştir. Sonra da bu kimselerin içine düştükleri durumun kötülüğünü idrak edip, Allah (cc)'ı hatırlamaları ve istiğfar etmeleri sebebi ile onları bağışlayacağını bize bildirmiştir. Hariciler ise bir mü'minin hiçbir şekilde günah işleyemeyeceğini savunuyorlar.

İKİ / KİMİ GÜNAHLAR KÜFÜRDÜR.

Her günah sahibini İslam milletinden çıkaran küfür olmamakla birlikte, bazı günahlar vardır ki, bunların bir kere de olsa işlenmesi küfürdür.

Mesela,

1. Namazı terk etmek küfürdür: Namazı terk eden kimsenin müşrik, kafir, dinsiz ve imansız olduğuna; İslam milletinden çıktığına ve Allah (cc)'ın zimmetinden uzak olduğuna dair pek çok ayet ve hadis vardır. Sahih çizgi üzerindeki İslam ümmeti namazı terk edenin küfrüne hükm etmiştir. Ayrıntılı bilgi için "İslam'a Göre Namaz'ı Terk Etme'nin Hükmü" adlı eserimize müracaat edebilirsiniz.

2. Zekat vermemek küfür'dür: Yüce Allah (cc) zekat vermeyen kimseleri (41/7) ayeti ile tekfir etmiştir. Ayrıca namaz ve zekatın dinin aslından olduğuna dair Allah (cc)'ın hükmü mevcuttur (98/5)

3. Adam öldürmek küfürdür: Kasden (taammuden) -hata olmaksızın- ve haksız yere (kısas, savaş gibi İslam'a göre yasal sebeblere dayanmadan) adam öldüren, Allah (cc)'ın haram kıldığı bir cana kıyan kişinin cezasının içerisinde ebedi kalacağı cehennem olduğunu Allah (cc) ayetinde (4/93) bize bildirmiştir.

Ummu Derda (r)'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Ebu'd-Derda (r)'nın şöyle söylediğini işittim. Rasulullah (s) buyurdu ki: "Allahu Teala (cc)'nın her günahı bağışlaması umulur. Ancak müşrik olarak ölen ve bir mü'mini kasden öldüren bundan müstesnadır." (Ebu Davud, Ahmed, Nesai, Müstedrek. Ayrıca Bezzar'ın Ubade ibn Samit (r)'den aynı lafızlarla başka bir rivayeti vardır.)

4. Falcı ve kâhinlere gitmek, onların söylediklerine inanıp doğrulamak küfürdür: Bu konu ile ilgili olarak Rasulullah (s)'ın şöyle buyurduğu bize rivayet edilmiştir: "Kahine ve arrafa giderek bir şey soran ve onun dediğini doğrulayan kimse Muhammed (s)'e indirileni inkar etmiştir."

ÜÇ / GÜNAH İŞLEME'NİN VE GÜNAHTA ISRAR ETMENİN GERÇEK ANLAMI ve HÜKMÜ

İslam Şeriatı'nda emirler ve yasaklar uyulma gereklilikleri bakımından eşittir, aralarında fark yoktur. Bir farzın terki, inkarı ve onun önemsenmemesi küfürdür. Diğer yandan bir haram işlenir ve o haram halal görülürse bu da küfürdür. Allah (cc)'a hamd olsun, bu meselede hiçbir ihtilaf yoktur.

İtikadi yönün, pratik eylemlerde her Müslüman'a gerekli olduğunu bildiğimiz zaman, bu itakada muhalefet eden kimsenin de müslüman olmadığını biliriz. Allah (cc)'a hamd olsun, bu meselede de hiçbir ihtilaf yoktur. İtikadi yönden kasdımız, namaz, oruç, zekat, hacc, cihad vb gibi amellerin farz oluşuna; haksız yere adam öldürme, zina, hırsızlık, içki içmek vb gibi amellerin haram olduğuna itikad etmektir.

Bundan sonra ise geriye bu itikadın özünü ve insan nefsi üzerindeki te'sirini anlamamız kalır. Allah (cc) bütün Müslümanlar'a günde beş vakit namaz kılmayı emr etmiştir. Kişinin bunu tasdik etmesi gerekir. Eğer tasdik etmez ve namazın farz olduğunu inkar ederse bu kişi kafirdir. Allah (cc)'a hamd olsun, bu konuda da hiçbir ihtilaf yoktur.

Şimdi bu amelin insan nefsi üzerindeki te'sirine gelelim. Düşünelim ki bir Müslüman Allah (cc)'tan başka ilah olmadığına, Muhammed (s)'in Allah (cc)'ın Rasul'ü olduğuna şahidlik ediyor. Namazın Allah (cc)'tan gelmiş bir farz olduğuna inanıyor, namazı terk eden kimseye vaad edilen şiddetli azabı işitiyor.

Bu durum o kişiye "işittim ve itaat ettim" duygusunu vermez mi? Elbetteki verir ve bunun aksini söyleyen kimse ancak hata etmiş olur. Diyelim ki o kişi bir gün tembellik etti ve hevasına yenildi, namazı terk etti. Bu onun kalbinde hiç mi bir hasret duygusu ve elem meydana getirmez? Namazı terk edenlere Allah (cc)'ın azab vaad ettiğini düşünerek azabolunan kimselerin grubundan olmaktan korkarak kalbi hiç mi harekete gelmez? Elbetteki kalbinin harekete gelmesi gerekir. Eğer bu kişinin kalbi hasretle, pişmanlıkla, korkuyla harekete gelmiyor ve eylemi sonucunda tevbe etmiyor ise bu kişi nasıl olur da mü'min diye isimlendirilebilir?
Bu durum bir sefer için böyle olursa, iman ettiğini söylediği Rabb'ine dönünceye kadar hayatı boyunca namaz kılmamakta (ya da diğer bir farzı terk etmek veya herhangi bir günahı işlemek konusunda) ısrar eden bir ki-şiye Allah (cc)'a teslim olmuş kişi anlamına gelen "Müslüman" ismini verenler Allah (cc)'ın dini adına yalancı şahidlik yapmış olmuyorlar mı? İnsanlara sahte İslam kimlikleri dağıtmanın ne anlamı vardır? Allah (cc) kıyamet günü insanlara hükm ederken kendi ilmi ve hükmü ile hükm edecektir ve insanların alemlerin Rabb'i için kalktıkları o gün de insanların birbirlerine dağıttıkları sahte İslam kimlikleri geçerli sayılmayacaktır.

Bu konunun hükmü ve verdiğimiz örneğin genel oluşu konusunda, terk edilen farz, sadece namaz ile sınırlı olmadığı gibi, işlenilen haram'da herhangi bir haram çeşidi ile sınırlı değildir.

Bu noktada bir farzı terk eden ya da Allah (cc)'ın haram kıldığı bir cürmü irtikab eden bir kimse hemen tevbe etmeli ve Rabb'ine dönmelidir. Aksi takdirde Allah (cc) ve Rasul (s)'ü bu kişinin küfrüne hükm eder; mü'minler de... Allah (cc) sürekli günah işleyen ve hayatını o günahlar üzerine bina eden -ki böyle bir kimse tevbe etmeyi (günahından dönmeyi) düşünmemektedir- o kişi için azab ile şahidlik eder. Her mü'min bilir ki Allah (cc)'a iman ve teslimiyet ile, mutlak ve sürekli ma'siyet (isyan) bir kişinin kalbinde ve pratiğinde asla bir araya gelemez.

Ma'siyet karşısında Müslüman'ın yapması gereken ilk iş, o ma'siyetin kendisine haram olduğuna itikad etmektir. Mesela zina'nın haram olduğuna itikad etmek farz (vacib)'dır. Kim bu hususta Rabb'ini doğrulamaz, büyük-lenir ve Allah (cc)'ın haram ettiği bir şeyi halal sayarsa, şübhe yok ki o kişi kafirdir.

Kişinin Allah (cc)'ın haram ettiği şeyleri haram sayması, o kişinin kendisini günaha yaklaşmaktan ve ma'siyet işlemekten alıkoyması anlamına gelir.İnsanın tabiatı gereği kimi zaman hevası (her türlü gayr-ı meşru yöneliş ve eğilimleri) imanına galib gelir. Bu durum süreklilik arz etmediğinde tökezlemek ve isyan etmek olarak adlandırılır. Biz böylesi kimseler için "kafir oldu" demiyoruz, aksine "isyan etti", "azaba müstehak oldu" ya da "kendisini Allah (cc)'ın gazabına arz etti" diyoruz. Bununla birlikte eğer o kişi gerçekten mü'min ise ma'siyet işlediğinde Allah (cc)'tan korkarak elem duyar. İşlediği günahtan dolayı üzülür ve bir daha işlememek üzere tevbe eder (o günahtan geri döner). Sonra da istiğfar eder (Allah (cc)'tan bağışlanma diler).

Eğer böyle bir kimse, pişmanlık duymuyor, işlediği haramlardan veya terk ettiği farzlardan dolayı kalbi sızlamıyor, Allah (cc)'ın azabını hatırlamıyor ve tevbe etmiyorsa (işlediği cürümden vazgeçmiyorsa) o kişi kafirdir. Bu kişinin kafir olmasının sebebi, dili ile işlediği cürmün haram olduğunu itiraf ediyor olsa bile, pratiği ile o cürmü halal kabul ettiği içindir. Bir kimse dili ile Allah (cc)'ın haram kıldığı bir şeyin haram olduğuna, ya da Allah (cc)'ın farz kıldığı birşeyin farz olduğuna itikad ettiğini söylediği halde, sürekli olarak pratik yaşantısı ile Allah (cc)'ın o konudaki hükmünün tersini yapıyor ise, bu kişi pratiği ile Allah (cc)'ın o hükmünü onaylamıyor demektir? Böyle bir kimsenin dili ile eylemleri birbiri ile çeliştiğinde dili değil, bizzat pratik hayatı baz alınır ve onun yalancı olduğuna hükm edilir. Burada ayrıca hatırlatmak gerekir ki, ister dil ile olsun, ister eylem ile olsun "yalan söylemek" ya da "yalan yapmak" küfürdür; yalan söyleyen ya da yalan yapan kişi mü'min değildir.

Zaman ve şartların etkisiyle ya da en genel anlamı ile şeytanın fısıltılarının kendisine galib gelmesi ile hevasına (nefsinin her türlü gayr-ı meşru yönelişlerine) uyarak zina eden, içki içen, faiz yiyen ya da başka herhangi bir ma'siyeti işleyen veya Allah (cc)'ın farzlarından herhangi bir farzı terk eden bir kimsenin bu şartların ortadan kalkması ve şeytanın aradan çekilmesi ile tevbe ederek önceki (iman) haline dönmesi gerekir. Şayet dönmez, kalbi Allah (cc) korkusu ile hareket geçmez, eliyle ve diliyle işlediği ma'siyetlerden elem ve sıkıntı duymaz, yarın din gününün sahibinin huzurunda hesaba çekileceğinden ve hesab verememekten korkmaz, hiçbir şeye aldırmadan sorumsuz bir şekilde işlediği ma'siyetlere devam eder ve bütün bu cürümlerinin mes'uliyetini taşımazsa bu kişinin mü'min (Allah (cc)'a iman etmiş) ve müslim (Allah (cc)'a teslim olmuş) bir kişi olduğunu düşünebilmek mümkün değildir. Böyle bir kişi müslimler topluluğundan olamayacağı gibi, mü'min'ler topluluğundan hiç olamaz. Çünkü Allah (cc) Kitab'ında bu gibileri kafir olarak nitelendirmiştir: "Kıyamet gününe dikkat edin. Ve sürekli kendisini kınayan nefse de... İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, toplarız; onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. Fakat insan önünde rezillikleri sergilemeyi ister. "Kıyamet günü nerede?" diye sorup durur." (75/1-6)
Bu ayette Allah (cc)'ın "önünde rezillikleri sergilemeyi ister" (75/5) diye andığı insan, sürekli kötülük yapan kendisine ağırlık olarak fasıklık, facirlik günahı toplayan kafirdir. Çünkü aynı kişiyi Allah (cc) aynı ayetin devamında kıyamet gününü yalanlayan kafir (75/6) olarak isimlendirmiştir. Çünkü kafir kıyamet gününü yalanlar, işlediği kötülüklerde başını dikerek, sorumluluk duygusundan uzak bir şekilde "Kıyamet günü nerede?" diye sorar.

"Kıyamet günü nerede?" şeklinde bir sorunun sadece dil söyleniyor veya soruluyor olması da mutlaka gerekmez. Kişi sorumsuzluğu, irtikab ettiği haramlar ve terk ettiği farzlar karşısındaki duyarsızlığı ile pratik eylemler (zahir görüntü) olarak da bu soruyu soran kafirler sınıfından olabilir.
Bir ömür boyu her türlü ya da tek çeşit bir kötülüğü sürekli olarak işleyen kimseler, kıyamet gününün gelmesini kendileri için uzak görmekte değiller midir? Böylesi kimselere günah işlerken rahat hareket etmeyi sağla-yan şey kıyamet gününü inkarın dışında nedir? Kaldı ki sözel olarak inkar etmiyor olsalar bile pratik hayatlarında ahiret yokmuş gibi ve hesaba çekilmeyeceklermiş gibi davranmaları da açık bir küfür değil midir? Kıyamet gününü inkar eden de önemsemeyen de kafir değil midir? Gerçekten onlar kıyamet gününde bu dünya hayatında işlediklerinin hesabını vereceklerine ve kendilerinin sorgulanacağına inanan bir kimse olsalardı böylesi rahat bir şekilde günah işleyebilir miydi?Pervasızca ve sanki kıyamet günü gelmeyecekmiş gibi kendileri için bir ömür boyu günah ağırlığı toplayabilir miydi?

Ve böyle kimseler mü'min olabilirler mi?

Ma'siyetinde rahat hareket eden; elleriyle, dilleriyle, belleriyle ve eylemleriyle işledikleri kötülüklerden hesaba çekileceklerini hiç önemsemeyen kimseler nasıl mü'min (ya da müslim) olacaklar/sayılacaklar? 1) Mü'minler günahta israr etmezler: "Onlar (mü'minler) çirkin bir iş yaptıklarında, ya da nefislerine zulm ettiklerinde Allah (cc)'ı hatırlarlar, günahları için bağışlanma dilerler. Allah (cc)'tan başka günahları kim afv eder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler." (4/135) Başka söze gerek var mı? "Allah (cc)'tan daha doğru sözlü kim vardır?"(4/87) 2) Günahı kendisini kuşatan kimse ebedi olarak cehennemliktir: "Bilakis, kim bir kötülük kazanır da, hatası kendisini kuşatırsa, işte onlar ateş ashabıdır ve onlar orada ebedi kalacaklardır." (2/81)

a) Kötülük işleyip de bu kötülükte ısrar eden, Kur'an'ın ifadesiyle "hatası kendisini kuşatan bir kimse" cehennem ehlidir ve sürekli olarak orada kalacaktır.

b) Böyle bir kimse, dili ile işlemiş olduğu o günahın helal ve caiz olduğunu söylemese bile, pratiği ile helal kabul etmiş olduğundan, bir başka deyimle yaşantısını o kötülüğün / günahın üzerine bina etmiş olduğundan dolayı kafirdir. Mutezile grubu, büyük günah işleyen bir kimsenin cennet ile cehennem arası bir yerde olduğunu söyler. Büyük günah sahibini mü'min saymadığı gibi, kafir de saymaz. "İki menzil arası bir yer" ifadesi ile sistematize edilen bu görüş, önceden Hasan el-Basri (rh)'nin talebesi olan ve daha sonra hocasının düşün-celerine / ekolüne muhalefet ederek ayrılan ve Mutezile grubunun kurucusu olan bilinen Vasıl bin Ata'ya aittir. Hasan Basri (rh) ise, büyük günah işleyen kimselerin "münafık" olduklarını söyler.

DÖRT / TEVBE

Büyük günah konusu işlenirken tevbe konusunun işlenmeden geçilmesi ciddi bir hata olur. Bu sebeble tevbe konusu ve bu konu ile ilgili meseleleri inceleyelim.

1) Tevbe ile istiğfar arasındaki fark: "Tevbe" kelimesi, bir kişinin işlediği küfür, şirk ve diğer küçük-büyük tüm günahlardan vazgeçmesi, işlemiş olduğu o cürümlere gerçekten ve gönülden pişman olması ve bir daha kesinlikle işlememeye karar vermesi anlamındadır. Bir hadis'te: "Pişmanlık tevbedir" buyurulmuştur. "İstiğfar" kelimesi ise, bir kişinin işledikten sonra tevbe ettiği (vazgeçtiği, pişman olduğu ve bir daha işlememeye karar verdiği) her türlü günahının bağışlanması için Allah (cc)'a yalvarmasıdır. Tevbe etmiş olduğu günahının bağışlanmasını Allah (cc)'tan dilemesidir.

Buna göre,

"Tevbe" ve "istiğfar" kelimeleri eş anlamlı iki kelime olmayıp, anlamları birbirinden farklıdır.

"Tevbe" pratik (hal) ile yapılan bir dönüş eylemidir, "istiğfar" ise sözlü olarak yapılan bir eylemdir.

İşlenen cürümler küfür, şirk, haram, büyük-küçük günah, her ne olursa olsun, bunlardan dolayı kişiye önce "tevbe" (günahtan bir daha asla işlememeye karar vermiş olarak vazgeçmek) gerekir.

Günahlarından tevbe eden kişinin, "istiğfar" etmesi ve Allah (cc)'tan "tevbe" etmiş olduğu hatalarının bağışlanmasını dilemesi gerekir.
Tevbe etmeden, sadece dil ile istiğfar etmenin hiçbir anlamı yoktur ve böyle bir istiğfar sahih değildir.

Sürekli günahları ve kötülükleri işleyip de ölüm kendilerine geldiğinde tevbe edenlerin, ölüm anına kadar tevbe etmedikleri için -dil ile yaptıkları- tevbe ve istiğfarları; kafir olarak ölenlerin de tevbe etme imkanları kalma-dığı için ahirette yapacakları tevbeleri -ki bu istenen tevbe değildir,- geçerli olmadığı gibi yine ahirette yapacakları bağışlanma talebleri de geçerli değildir.

2- Kimlerin tevbesi kabul edilir?

"Allah (cc)'ın kabulünü üstlendiği tevbe, bilgisizlikle kötülük işleyip te çok geçmeden (hemen) tevbe edenler içindir. Allah (cc) işte bunların tevbesini kabul eder. Allah (cc) alimdir, hakimdir." (4/17)

Cehaletle, bilgisizlik sonucu bir kötülük (günah) işleyip de hemen tevbe edenlerin. Çünkü Allah (cc) ayetinde: "Sonra hemen arkasından tevbe edenlerin" buyurmuştur.

3- Kimlerin tevbesi kabul edilmez?

"Kötülükleri işleyip de her birine ölüm geldiğinde: "İşte şimdi tevbe ettim!" diyen kimseler için tevbe yoktur. Kafir olarak ölenler için de tevbe yoktur. Böylelerine biz elem verici bir azab hazırladık." (4/1Cool
Kötülükleri (günahları) işleyip de ölüm kendilerine geldiğinde, "İşte şimdi tevbe ettim!" diyenlerin ve kafir olarak ölenlerin.

4- Tevbe ayetlerindeki incelikler: Tevbe ayetlerinin metinlerinde belki de pek çok kimsenin fark edemediği çok önemli incelikler ve bu konudaki ihtilaflara son verecek açıklamalar bulunmakta.

Şöyle ki:

Allahu Teala (cc) kullarından tevbesini kabul ettiği günahkar kimselerin işlediklerini anlatırken kullandığı ifade de, "Kötülük işleyenler" (4/1Cool buyurmuştur. Buradaki kasıd, bir mü'minin cehalet sonucu işleyebileceği ve hemen ardından tevbe ettiği / etmesi gerektiği bir kötülüktür. Çünkü "kötülük" kelimesi burada tekil gelmiştir.

Allahu Teala (cc) kullarından tevbesini kabul etmediği günahkar kimselerin işlediklerini anlatırken kullandığı ifade de ise, "Kötülükleri işleyenler" (4/19) buyurmuştur. Buradaki kasıt, ömrünü işlemiş olduğu günahların üzerine bina eden, 2/80 ayetinde geçen ifade şekliyle: "günahı kendisini kuşatan" kimseler ve başta küfür ve şirk olmak üzere her türlü kötülükle ömrünü geçiren kafirlerdir. Çünkü "Kötülükler' kelimesi burada çoğul gelmiştir. Buradan anlıyoruz ki,Allah (cc)'ın kabulünü üstlendiği tevbe, bir mü'minin hata edip bilgisizlikle işlediği bir kötülük sonucu yap-mış olduğu tevbe (dönüş) iken, Allah (cc)'ın kabul etmediği tevbe, sürekli kötülükleri işleyenlerin ve kafir olarak ölenlerin tevbesi oluyor. Çünkü, mü'min hata edip bir kötülük işliyor ve hemen ardından o kötülüğü terk ediyor (tevbe), kesinlikle ısrar etmiyor. Sürekli işleyenlerin ise işlemiş oldukları kötülükleri terk etmeye(tevbe) niyetleri yok. Kafir olarak ölenlerin ise artık küfürlerinden dönmeleri (tevbe) mümkün değil, çünkü imtihan süresi bitti.

Tevbe etmek, günahtan pişman olmak ve bir daha işlememek üzere o günahtan vazgeçmektir. İstiğfar ise, işlenen o günahtan dolayı Allah (cc)'dan bağışlanma dilemektir. "Tevbe" kavramının bu gerçek anlamı gözönünde bulundurulursa konu daha iyi anlaşılacaktır. Sonuç

Buraya kadar aktardığımız ayrıntılı bilgilerin özeti mahiyetinde olan kısa açıklamalar şunlardır:

1) Kitab ve Sünnet'e uyan Müslümanlar (biz), büyük günah işleyen bir Müslüman'ı tekfir etmezler / etmeyiz (4/15 ve 4/135)

2) Ancak bir Müslüman'ın işlediği günahta ısrar edemeyeceğini iddia eder (4/135) ve günahı kendisini ku-şatan kişiyi, bir başka deyimle hayatını işlediği günahlar üzerine bina eden kişiyi tekfir eder ve ebedi cehennemlik olduğunu söyleriz (2/80-81).

3) Kimi günahlar vardır, bir kere de olsa işlenmesi küfürdür. Bunlar için küfürden tevbe gerekir. Kimi gü-nahlar vardır ki bir kere işlenmesi küfür değildir, sürekli işlenmesi küfürdür. Bunlardan bir kere işlenmesi küfür olanlara küfürden tevbe, sürekli işlenmesi küfür olanlara da sürekli işlenmişse yine küfürden tevbe, bir kere işlen-mişse günah'tan tevbe gerekir.

4) Cahillikle bir hata işleyip te, arkasından hemen tevbe eden kişinin Allah (cc) tarafından tevbesinin kabul edileceğine iman ederiz (4/17).

5) Kötülükleri işleyip işleyip te ölüm kendilerine geldiği vakit "İşte şimdi tevbe ettim" diyenlerle kafir olarak ölenlerin tevbelerinin kabul edilmeyeceğine inanırız.

İşte bu bakış açıları ifrat ehli Hariciler ile, tefrit ehli Mürcielerin ortasında ve bu ümmetin Kur'an'da anlatılan (2/143) vasat (orta halli ve dengeli) bir ümmet olma özelliğine uygun bir bakış açısıdır. En doğrusunu Allahu Teala (cc) bilir.

"Onların dualarının sonu: Hamd Alemlerin Rabb'i Allah (cc) içindir." (10/10 )
_________________
Muhammed Fatih Ergün
www.mfe.name
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger
www.turkiyespot.com ucuz hosting
www.turkiyespot.com ucuz hosting





MesajTarih: Cum Hzr 27, 2008 2:16 pm    Mesaj konusu: Advertisement Links

www.turkiyespot.com iyi Hosting vps vds radyo iyi reseller, kaliteli hosting, kaliteli host, kaliteli vps, iyi vps

Başa dön
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM Tüm zamanlar GMT +2 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & Erdem Çorapçıoğlu