www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları
ucuz hosting domain kontrol panelleri yardımlaşma forumları
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Hz. Yusuf (s)'un Rabbi Kimdi? l M.F.E.

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
M.F.E.



Kayıt: 25 Hzr 2008
Mesajlar: 80
Konum: Administrator

MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 7:26 pm    Mesaj konusu: Hz. Yusuf (s)'un Rabbi Kimdi? l M.F.E. Alıntıyla Cevap Gönder

Hz. YUSUF(S)'UN RABBİ KİMDİ?
Muhammed Fatih Ergün

(1995)

BİR / KURAL

Genel kabul görmüş Arapça gramer (dil bilgisi) kurallarına göre, cümle içerisinde bulunan bir zamir -ister müzekker (erkek) bir zamir olsun, ister müennes (dişi) bir zamir olsun- kendisinden önce gelen ilk isme aittir ve ona döndürülür.

Bu bir gramer kuralıdır ve konu dışı diğer örnekleriyle Kur'an'ın gramatik yapısına da uygundur.

Aşağıda Kur'an'dan bir örnek verecek, Kur'an meâl ve tefsirlerinden pek çoğu üzerinde yapılmış olan önemli bir yanlışı da bu vesileyle tashih edeceğiz:


İKİ / YÛSUF'UN SÖZÜ

وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه,ِ -وَغَلَّقَتْ الْأَبْوَابَ- وَقَالَتْ: "هَيْتَ لَك!"َ قَال:َ "مَعَاذَ اللَّه, إِنَّهُ رَبِّي, أَحْسَنَ مَثْوَايَ, إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُون!".

"Yûsuf'un evinde kaldığı kadın, ondan talepte bulunmuş kapıları kapatıp, "Haydi, gelsene!" demişti. Fakat Yûsuf: "Allah'a sığınırım, muhakkak ki O, benim Rabbimdir, bana iyi davrandı. Zalimler asla kurtulamazlar" dedi." (12/23)

Bu âyetin meâli (tam ve sağlıklı tercümesi) aynen yukarıda aktardığımız gibi olduğu halde, kimi meâl sahipleri bu âyeti Arapça orijinal aslından Türkçe'ye çevirirken, "Allah'a sığınırım" ifadesinden sonra Yûsuf'un "Muhakkak ki O benim Rabbimdir" şeklindeki ifadesini Allah'a değil de, kendisini zinâya davet eden kadının kocasına, yani Kral'a döndürüyorlar. "Bana iyi davrandı" ibaresini de Allah'a döndürecekleri yerde yine Kral'a döndürerek, bu ibareyi de "kralın Yûsuf'a iyilik yaptığı" şeklinde yorumlayarak çeviri yapıyorlar.

Hatta bu meâl sahipleri, bu yaklaşımlarını 'sanki âyetmiş gibi' insanlara sundukları meâllerinde, bu yorumlarını verirlerken âyetin tam metninin meâlini verdikten sonra parantez açmak ve kendi görüşlerini parantezler içerisinde vermek ihtiyacı bile hissetmiyorlar. Âyetin tam metni imiş gibi bu fâsid yorumlarını takdim ediyorlar. Hiç şüphe yok ki, bunlar -eğer cehâletlerinden dolayı böyle yapıyor değillerse- Ehl-i Kitab'ın ahlâkı ile ahlâklanmış ve Allah'ın âyetlerindeki kelimelerin yerlerini değiştiren zalim kimselerdir.

Âyete bu tür anlamlar veren mütercim ve müfessirlerin görüşü bize göre aşağıda açıklayacağımız ve maddeler halinde sıralayacağımız sebeplerden dolayı tutarsız ve batıldır..

Şöyle ki,

1. Öncelikle bu yaklaşım Arapça gramer kurallarına aykırıdır. Zamirin kendisinden önce gelen ilk isme döndürülmesi gerekirken alâkası olmayan bir yere (kral) gönderilmiştir. "Muhakkak ki O" ibaresindeki "O" zamiri âyetin içerisinde geçen ve kendisinden önce gelmiş olan "Allah (cc)'a sığınırım" ibaresinde geçen "Allah" ismine gönderilmeliydi.

2. Allah'ın elçilerinden bir elçi olan Yûsuf'un, Allah'tan başkası için "O benim Rabbimdir" demesi mümkün değildir. Kaldı ki bu sıradan bir Müslümanın söyleyebileceği bir söz bile olamazken, nasıl olur da bir Elçinin sözü olabilir? Bu mümkün mü? Yûsuf'u böyle söylemekten tenzih ediyoruz.

3. Yûsuf'un Rabbi Allah'tır. Kral ise, Allah'ı bırakıp kendisini Rabb edinenlerin, yani o dönemde Mısır'da onun denetiminde olan ve onun otoritesini kabul edip ona boyun eğen kimselerin Rabbi'dir. Bunu Yûsuf'un aynı sûre'nin bir başka bölümündeki ifadesinden öğreniyoruz: "İki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye (Yûsuf) dedi ki: "Rabbinin yanında beni (de) an!" Ne ki, şeytan onu ona unutturdu. O da hapiste biraz daha kalmıştı." (12/42)

Bu âyetten anlıyoruz ki, Yûsuf beraberinde bulunan cezâevi arkadaşlarından kurtulacağını sandığı kişiye, "Cezâevinden çıkınca Rabbinin yanında (Kralın huzurunda) beni an! Ki, (o gerçeği biliyor, benim suçsuz olduğumun farkında) buradan kurtulayım" anlamında bir istekte bulunurken, Kralı o kişinin Rabbi olarak nitelendirmiştir. Gerçekte de bunu talep ettiği arkadaşı Müslüman değildir, Kralın otoritesini ve yasalarını kabul eden bir müşriktir. Kral o kişinin rabbidir. (Bunu da cezâevinde Yûsuf'un onları tevhide ve imâna davet edişi ile ilgili âyetlerden anlıyoruz). Bu yüzden de Yûsuf o kişiye Kral'dan söz ederken, Kralı o kişinin Rabbi olarak nitelendirmiştir.

Ama Yûsuf'un Rabbi ise kuşkusuz Allah'tır. Hem mü'min bir adamın (üstelik bir Elçinin) ve hem de müşrik bir adamın Rabbinin aynı olması (Kral) mümkün mü? Allah en doğrusunu bilir ya, bu ifadeyi mecaz olarak kullanmanın bile doğru olmadığı kanaatindeyiz.

4. Sibak ve siyak açısından da bu meâl tutarsızdır. "Muhakkak ki O benim Rabbimdir, bana iyilik yapmıştır" ibaresinin sibak ve siyak, ayrıca Kur'an (sûre) bütünlüğü açısından krala gönderilmesi anlamsızdır. Çünkü aynı âyetin öncesindeki iki âyette (12/21-22) Allah'ın Yûsuf'a atıldığı kuyudan kurtuluş verdiği, kendisini satın alan Mısır'lının karısına Yûsuf'a iyi ikram etmesini emrettiği -ki bunu sağlayan da yine olayların yaratıcısı olan Allah'tır-, yine Allah'ın sözlerin yorumunu öğretmek için yeryüzünde bir mevki verdiği, ergenlik yaşına erişince ona hüküm ve ilim verdiği anlatılıyor. Bütün bu iyilikleri yapan Allah değil mi? İnsanlardan iyilik gör-müş olsak ve onlara müteşekkir bir makamda kalmış olsak bile, insanların bu iyiliği bize yapmalarını yaratan ve takdir eden de Allah değil midir? Allah'tan daha güzel iyilik yapan, ikram eden ve adı anılmaya değer başka kim vardır? Allah'tan başka kimin yaptığı iyilik ve ikram, Allah'ın yaptığı iyilik ve ikram gibi anılmaya ve övülmeye değer?

Dolayısıyla âyette geçen ve meâl sahiplerinin gerçek anlamını tahrif ettikleri "Muhakkak ki O benim Rab'imdir, bana iyilik yapmıştır" ibaresindeki, "Bana iyilik yapmıştır" bölümü de krala değil, alemlerin Rabbi olan Allah'a döndürülmelidir.

5. Meâl sahiplerinin vermiş oldukları anlama göre şöyle tuhaf bir yaklaşım tarzı da ortaya çıkmaktadır: Sanki Yûsuf, kadının kocası (Kral) kendisine iyi davrandığı için, onun karısı ile zinâ etmekten vazgeçmiş ve onun namusuna ihanet etmekten sakınmış!!! Peki, o halde şu soruyu sormak hakkımız olmaz mı? Kral Yûsuf'a iyi davranmamış olsaydı, Yûsuf Kral'ın karısı ile zinâ eder miydi/etmeli miydi? Ya da bu durumda kendisinden (nasıl olsa) hiç bir iyilik görmediği birisinin eşiyle olan ilişkisinden dolayı kınanmayacak mıydı?

Zinâ Allah'ın haram kıldığı bir eylemken ve bu haram eylemden sakınmanın tek gerekçesi Allah'ın bu eylemi haram kılmış olması ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımak olması gerekirken Yûsuf'un bu çirkin eylemden sakınmasının gerekçesinin Kral'a olan vefâ ve minnet borcu olarak gösterilmesi ne kadar doğrudur?

6. Haramlardan kaçınmak da aynen Allah'ın farz kılmış olduğu emirleri yerine getirmek gibi bir ibâdettir. İbâdetlerin tamamı ise, sadece ve sadece Allah rızası için yapılır. Yapılan kulluk vazifelerinde Allah'tan başkasının rızasını gözetmek/aramak şirktir. Bu nâhoş sonuç, ibâdetlerde Allah ile birlikte bir başkasının rızası gözetildiğinde ortaya çıkar.

Yûsuf Allah'ın haram kılmış olduğu çirkin bir fiil olan zinâdan sakınırken Allah'tan başkasının (Kral) rızasını gözeterek/arayarak mı sakındı? Bu yüzden mi zinâ yapmaktan vazgeçti? Bunu Allah'ın seçkin Elçilerinden kıymetli bir Elçi olan Yûsuf'a nasıl yakıştırıyorlar?

Oysa fiili haram kılan kim ve hangi makam ise, sadece onun rızası için o haram fiilden kaçınmak uygun olur. Değilse bu kaçınma eylem ve bilinci de anlamını yitirir. Böylesi bir sapmadan da Allah'ın Elçisi Yûsuf'u tenzih etmek gerekir.

7. Yûsuf kadına karşı istek duyduğu halde, kendisini zindan alıkoyan şey Kral'dan değil, Rabbi olan Allah'ın burhânı olmuştu. Bunu şu âyetten açıkça anlıyoruz:

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ, وَهَمَّ بِهَا -لَوْلَا أَنْ رَأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ- كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء,َ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ.

"Kadın ona yönelmişti, eğer ki Rabbinin burhânını görmemiş (birisi) olsaydı O da kadına (yönelmişti)..." (12/24)

Allah'ın Kitabına Allah'ın murâdının dışında anlam veren meâl sahipleri neden bu âyetteki "Rabb" kelimesini de Krala göndermiyorlar? Neden bu âyet için de demiyorlar ki: "Yûsuf Kraldan bir burhan görmeseydi, kadına yönelecekti?" Bu davranış açık bir çifte standart değil midir? Kendileri tarafından bu ve buna benzer çifte standartların mâ'kul bir izahı yapılabilir mi, acaba?

Neden bu insanlar Allah'ın Kitabı ve âyetleri üzerinde işlerine geldiği gibi oynayarak keyiflerine (veya bilgisizce geleneklerine) göre davranıyorlar?

Kur'an'ı -ister metin olarak olsun, ister anlam olarak olsun- tahrif edenlere Allah'ın acı bir azapla azap edeceğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.

8. Bu konuda ayrı bir (ihtimalli) yorum olarak şu da söylenebilir:

Yûsuf, kendisini zinaya davet eden Kral'ın karısının teklifini geri çevirirken: "(Senin bu teklifinden) Allah'a sığınırım, muhakkak O benim Rabbimdir ve bana iyi davranmıştır" (12/23) şeklinde bazı sözler söylüyor. Burada Yûsuf'un "Muhakkak O benim Rabbimdir ve bana iyi davranmıştır" sözündeki kastı hiç şüphe yok ki Allah'tır. Kadın ise Yûsuf'un bu ifadesini "Senin kocan benim efendimdir, bana iyi davranmıştır ve bu sebeple bana iyilik yapan bir adamın iffetine ilişemem" şeklinde algılamış olabilir. Eğer Yûsuf bu ifadeyi kullanırken çift anlama gelebilecek bir kasıtla kullanmışsa buna "tevriye" denir. Kendisi Allah'ı kastetmiş ve hata etmemiştir; kadın ise bunu daha değişik anlamıştır ve Yûsuf böylece zinâ musibetinden kurtulmuş, korunmuştur.

Aşağı yukarı tüm meâl ve tefsirler Yûsuf'un bu âyetteki ifadesini, kadının anladığı şekilde kullandığını iddia eder biçimde tercüme ve bu doğrultuda da tefsir ediyorlar. Oysa bu akideye de aykırıdır. Yukarıda da söylediğimiz gibi, hiç bir Nebî ve Rasûl'ün Allah'tan başkasına "Rabbim" demesi olacak şey değildir.

ÜÇ / SONUÇLAR

A- Genel Sonuçlar:

1) Tercüme ve tefsirlerde, Arapça gramer kurallarına riâyet edilmelidir.

2) Kaldı ki, Arapça gramer (dil bilgisi) kuralları ile Kur'an'ın gramatik yönü birbiri ile çelişirse, Kur'an'ın gramatik yönü doğrultusunda anlam verilir, dil bilgisi kuralları ihlal edilir. Çünkü Kur'an dil bilgisine uydurulmaz, ama dil bilgisi Kur'an'a uyarlanır. Çünkü dil bilgisi bir araçtır.

3) Birinci bölümde de söylediğimiz gibi, bir gramer kuralı olarak, ismin yerini tutan bir zamirle karşılaştığımızda o zamiri hemen kendisinden önce gelen ilk isme döndürmemiz gerekir. Bu kural hem gramer kuralıdır, hem de Kur'an'ın gramatik yönüne tümüyle (bilebildiğimiz ve tespit edebildiğimiz kadarı ile) uygundur.

4) Kur'an'ı anlamada kaçınılmaz bir yöntem olarak, âyetler arasında sibak ve siyak ilişkilerine, âyetler/sûreler arasında konu bütünlüğüne dikkat ve riâyet etmek gerekir. Aksi takdirde âyetlerin birbirinden, Kur'an'ın da bütününden kopuk dağınık bilgilere sahip olunma riski söz konusudur.

5) Kur'an'ı anlamak için, Arapça bilmek yeterli bir şart değil, gerekli bir şarttır. Nice Arapça bilen insanlar, hatta ana dili Arapça olan kimseler vardır ki, Allah (cc)'ın Kitab'ını anlayamazlar. Allah'ın Kitabını doğru anlayabilmek için hidâyet, samimiyet ve (gelenek ve kanaatlerden arınmış) önyargısız bir yaklaşım da gereklidir.

6) Gönüller Allah'a teslim edilir, âyetler üzerinde samimi olarak düşünülür, doğru olanı bulma gayreti taşınır; taklit, taassup ve tüm bağnazlıklar bir kenara bırakılırsa Allah'ın Kitabını anlamak mümkün olur ve işte o zaman Allah'ın Kitabı bize açılır.

7) Kur'an tercüme ve tefsirlerini edinirken çok dikkat etmek gerekir, metinde veya anlamda muharref olmaması için... (Günümüzde pek çok meâl ve tefsir, üzülerek söylemek gerekir ki, kısmen ya da çoğunlukla muharreftir. Bu tahrifattan müstakil olarak kurtulan ve tümüyle sağlıklı olup, her şeyiyle referans verebileceğimiz bir tek meâl bulunmamaktadır (1995).

B- Özel Sonuçlar:

1) Yûsuf'un Rabbi Allah'tır.

2) Yûsuf Allah'tan başkasına "Rabb'im" dememiştir ve demesi de mümkün değildir. Çünkü bu çok galiz bir yanlıştır.

3) Yûsuf'a iyi davranan, iyilik yapan ve ikram eden Allah'tır. Eğer Mısır Kralından bir iyilik görmüşse -ki Kur'an'ın bize olan haberine göre görmüştür- Kral'a bu iyiliği yaptıran da yine Allah'tır. Bu noktada öncelikli olarak anılmaya değer olan Allah olmalıdır.

4) Yûsuf Rabbi olan Allah'tan bir burhân görünce zinâ yapmaktan vazgeçmiştir.

5) Yûsuf zinâ yapmaktan vazgeçerken kendisinden birtakım iyilikler gördüğü Kral için değil, yaşamını ve yaşamında kendisine sunulan tüm iyiliklerin hepsini kendisine borçlu olduğu Rabbi olan Allah'ın rızasını aramıştır.

Yûsuf'a selâm olsun, çetin bir sınavdan geçti. Şimdi de onun haberleriyle ilgili âyetleri çevirenler sınanıyorlar. Umulur ki, düşünülür.

"En doğrusunu Allah bilir" demek, geleneğimizdeki doğru bir âdettir. Yazdıklarımız hidâyetimiz, birikimimiz ve samimiyetimiz nispetince bizim anladıklarımızdır.
_________________
Muhammed Fatih Ergün
www.mfe.name
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger
www.turkiyespot.com ucuz hosting
www.turkiyespot.com ucuz hosting





MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 7:26 pm    Mesaj konusu: Advertisement Links

www.turkiyespot.com iyi Hosting vps vds radyo iyi reseller, kaliteli hosting, kaliteli host, kaliteli vps, iyi vps

Başa dön
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM Tüm zamanlar GMT +2 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & Erdem Çorapçıoğlu