www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları
ucuz hosting domain kontrol panelleri yardımlaşma forumları
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Konya Asayiş Şube Müdürlüğüne Şikâyet Başvurusu l M.F.E.

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> ONUR SAVAŞI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
M.F.E.



Kayıt: 25 Hzr 2008
Mesajlar: 80
Konum: Administrator

MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 8:58 pm    Mesaj konusu: Konya Asayiş Şube Müdürlüğüne Şikâyet Başvurusu l M.F.E. Alıntıyla Cevap Gönder

KONYA İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
ASAYİŞ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ’ne
Muhammed Fatih Ergün

(2005, Konya)

Konu:

1. Şikayete Konu Olay
2. Şikayet
3. Bilgi İstemi
4. Talepler
5. Tavsiyeler

Ek: Şikayetçi olduğum polis memuru hakkında “Eşkal Tarifi” vd. bilgiler


1. ŞİKAYETE KONU OLAY

23.06.2005 Perşembe günü, saat 14:30-15:00 sıralarında, “Hazım Uluşahin İş Merkezi, A Blok, Asma Kat, P-156 Selçuklu” adresinde, eşime ait işyerinde, kendi özel işlerimle meşgulken, Asayiş Şube Müdürlüğü’nde görevli olduklarını söyleyen ve resmi polis kimliklerini ibraz eden iki memur tarafından “alınarak” Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldüm. Aynı tarih ve saatte (benden ayrı olarak) eşim Zennure Cengiz de “Işıklar Mah. Tuba Sok. 7/3 Selçuklu” adresindeki konutumuzdan “alınarak” Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürülmüştü.

Şubeye gidene kadar, yol boyunca ısrarla sormama rağmen, görevli memurlar tarafından “ne için götürülüyor olduğum” sorusuna her hangi bir yanıt alamadım. Ne ki, beni “götüren” memur arkadaşların gerek davranış biçimlerindeki nezaket, gerek üsluplarındaki incelik ve gerekse “beden dilleri” bakımından bende bıraktıkları samimiyet izlenimleri sebebiyle onlara yönelik bir şikayetim, bir rahatsızlığım söz konusu değildir. Bilakis, gerek insani ilişkileri ve gerekse görevleri bakımından bir polis memuruna yakışır hassasiyette davranmışlardır. Aynı davranış biçimi ve hassasiyeti sergi-le(yebil)me erdem ve nezaketinden yoksun, diğer meslektaşlarının bu iki memuru örnek almalarını içtenlikle dilerim.

Şube’ye ilk girdiğimde, değil Emniyet Müdürlüğü’nde sorguya alınan bir zanlı, tam tersi yargılandığı mahkemede hükmü verilmiş, verilen bu hükmü temyizde onanmış, işi sadece infaza kal-mış bir mücrim edası ile (hatta belki daha da kötü bir tavırla) karşılandım. “Somut ifadelerle” itham ve hakarete uğradım. İşittiklerim karşısında ben, muhatabım olan kişinin değil bir polis memuru, insani hasletlere bile henüz sahip olamamış bir kişi olduğunu düşünerek kendisine acırken, o ise beni kötü bir “Yargıç taklidi” yaparak “sorgulama görüntüsüyle” hakaret ediyordu. Belli ki, klasik Türk filmleri ile yetişen bir kuşağa mensuptu, entellektüel bir birikimden ve bir insanda olması gereken nezaketin en alt sınırından bile yoksundu.

Bilindiği gibi, bu davranış biçimine örfte “Yargısız/sorgusuz infaz” adı verilmektedir. Bu tür bir infaz şekli, ne beşeri ne ilahi, ne ulusal, ne de global hukuk sistemlerinden hiç birisinin belir-lediği normlara asla uymadığı/uymayacağı gibi, insan hakları ile ilgili “temel ilkeler” bakımından da kınanmış bir stildir. Ülkenin AB’ye girmeye gayret ettiği bir iktidar döneminde, pek çok alan gibi Hukuk alanında da kimi iyileştirme ve ıslah çalışmalarının yapılmaya gayret edildiği bir düzlemde bu tür tavırların ve bu tür tavır sahiplerinin hala var olması, üstelik Emniyet gibi önemli birimlerde görev yapabiliyor olması esef vericidir, utanç vesilesidir.

Yol boyu sorduğum “Neden götürülüyorum?” şeklindeki ısrarlı sorularımı Emniyet’te de sürdürmem üzerine bir başka polis memurunun verdiği cevap şu olmuştu: “Antep’liyi çok fazla kız-dırmışsın!”. Soruma mukabil aldığım cevabı “cins” bulmaklığımla birlikte, “ne için” Emniyet’e “alındığımı” da bu arada zorlanmadan anlamıştım, hiç değilse… Çünkü bu olayın iki gün öncesinde Antep’li bir müşterimizle, müsebbibi biz olmadığımız hiç de hoş olmayan bir telefon diyaloğu yaşa-mıştık. Sattığımız ürünlerle ilgili olarak bize sipariş veren, sipariş bedelini banka hesap numaramıza yatıran bu müşterimiz, siparişi iki gün gecikince “dolandırıldığı” zehabına kapılarak (olsa gerek ki) resmi mercilerle irtibat kurmuştu. Ve bundan dolayı da ben “Asayiş Şube Müdürlüğü’nde hakarete uğruyordum.

Oysa müşterimizle aramızdaki ihtilaf, olsa olsa ticari mahiyette bir ihtilaf olup, Özel Hu-kuk’un konusuydu; cezai mahiyette bir ihtilaf değildi. Dolayısıyla bu durum, Emniyet mensubu olan görevlileri “araştırma yapma” adına bile olsa ilgilendirmiyordu. Görevli memur, bu noktada hem yetki alanının dışına çıkıyordu, hem de yetki alanının dışına çıktığı bir konu bahanesiyle şahsıma hakarette bulunabilmişti. Hakaret ederken hayli cesur olan bu polis memuru, ismini sorduğumda tüm cesaretini yitirmiş bir tavırla ısrarla ismini söylemekten imtina’ etmişti. Israrım karşısında, diğer görevli memurlar da işi espriyle geçiştirmek, olayı kapatmak ve meslektaşlarını kayırmak kaygısıyla (olsa gerek ki) “O da susma hakkını kullanıyor” diyerek gergin havayı dağıtma çabası içine girmiş-lerdi. Tabii ki, bu bana yetmemişti. Zira haklarımı arayacağım bir yerde haklarımı yitirmiş olmamalıydım. Yapım, kişiliğim ve olaylara bakış tarzım nedeniyle bunu hazmedemezdim.

İsmini açıklamaktan şiddetle kaçınan bu polis memuru, ithamlarını daha da ileriye götürmüş, şahsıma karşı bizzat “Sen dolandırıcısın!” diyerek, küstahca bir ithamda bulunmuş, itiraz etmem üzerine “Senin hakkında şikayette bulunan 100 kişi var” diyerek mübalağalı ifadelerle yalan beyanlarını te’yit etmek istemişti. Kendisini tekzip etmem, “Nerede bu 100 kişi? Neden benden şikayetçi olmuyorlar? Neden bir soruşturma ve takibata uğramış değilim?” şeklinde cevap vermem ve “haddini bilmesini” hatırlatmam üzerine daha da “ultra” tavırlar takınarak “Ben de sana havale göndereceğim, siparişte “bulunur gibi” yapacağım. Sonra da “Beni de dolandırdı” diyerek suç duyurusunda bulunacağım. Göreceksin!” demiş ve hukukta ayrı bir suç olarak tanımlanan suç tasnii’ne (suç üretmek) azmetmiştir. İnsan bu durumda sormadan edemiyor: Mahkemelerde bile “usul gereği” suçla ilgili tüm şüpheler sanığın lehine te’vil edilirken, bu polis memuruna ne oluyordu ki, mahkemelerin yetkisinin/inisiyatifinin bile üstüne çıkarak, ortaçağ döneminde kaldığını sandığımız “despot bir yargıç” tiplemesini oynuyordu? Bu tavrın karşısında kendimi Engizisyon mahkemesinde giyo-tine gitmek üzere olan bir idam mahkumu gibi hissettim. Oysa 37 yaşında bir insanım, Adli Sicil kayıtlarım arasında “dolandırıcılık” vb. gibi yüz kızartıcı herhangi bir suç sebebiyle sabıkam yoktur. Bu tür, birkaç hukuki mesnetten yoksun iddia ve adli başvurular sonrasında yargılandığım mahkemelerde de üzerime atılı suçlardan beraat etmişimdir. İtham sahibi, beraat ettiğim içeriklere ilişkin olarak bana yönelik suçlamada bulunuyorsa eğer, zaten bu davranışın kendisi suçtur ve usulsüzdür.

İthamlarının isbatı sadedinde olmasını amaçlayarak, “Nerede bu şikayet dilekçeleri? Ve-rin, bir tanesini okuyayım?” şeklinde bir talepte bulunduğumda da “Olmaz, onu sana veremeyiz” diyerek işi geçiştirmek istemiştir. Eğer resmi prosedür, şikayet dilekçelerinin muhatabın eline verilme-mesi şeklinde ise, bu durumda en azından var olduğunu söylediği yüz kişinin dilekçesi arasından bir tanesinin içeriğini kendisi bana okuyabilir, müştekisinin kim olduğunu belirtebilir, sözünü ettiği şi-kayetlerin muhtevası konusunda beni bilgilendirebilirdi. Oysa ortada ne bir şikayet vardı, ne de müşteki. Varsa bile, bunların (cezai anlamda) hukuki bir değerinin olmadığını itham sahibi bu polis de pekala iyi biliyordu. Değilse, “görevini bilmiyor” anlamına gelirdi.

Aynı kişi, teknik hiç bir kapasitesi, bilgi birikimi olmadığı, mesleği de “bilişim”, “ileti-şim”, “elektronik”, “telekominikasyon” gibi uzmanlık alanlarından hiç birisi olmadığı halde, kendi mesleği dışında bir alana yetkisiz müdahale ederek, yaptığımız tüm teknik faaliyetlerin “dolandırı-cılık” temelleri üzerine kurulu olduğunu, aslı-astarı olmadığını, insanları aldatmak/kandırmak ve yanıltarak para kazanmak için “uydurduğumuzu” idda etmiştir. Bunların iftira olduğunu, yaptıklarının hukuk dilinde “suç tasnii” yapmak anlamına geleceğini hatırlattığımda da, “Öyle ise, yaptıklarını kanıtla!” diyerek mod değiştirmiş, yetki alanını tekrar tekrar aşmış, Asayiş Şube Müdürlüğü’nde bulunduğumuz odayı, adeta “Astığım-astık, kestiğim-kestik, biçtiğim (de) biçtik(tir)!” diyen ve hu-kuki kıstaslardan ziyade keyfine göre davranan zalim kralların hükmettiği “saray salonu”na dönüş-türmek istemiştir. Haksızlığını ispat sadedinde, “Ofisime gelirsiniz, bunu size gösteririm. Dilerseniz eğer, size de bir kart hazırlarım, görürsünüz (bunu ticari anlamda teklif etmiyorum)” dediğimde de “Bizi de mi dolandıracaksın, yoksa?” diyerek itham hakaretlerini sürdürmüş, ısrarla beni tahrik et-mek istemiştir. “Böyle davranmaya hakkınız yok, insani ölçüleri korumak zorundasınız!” şeklindeki uyarılarım ise sonuç vermemiştir.

Yine aynı kişi, “Özel hayatın (aile) ve mahremiyetin mahfuziyeti” ile alakalı insani/ahlaki kurallara, hukuki hükümlere ve toplumda cari olan örfe rağmen, Emniyet’e götürülmemizle hiç ala-kası olmayan özel, ailevi, mahrem alanlara lüzumsuz sorularıyla müdahale etmek istemiş, özel ha-yatın mahremiyetini ihlal etmiş, “Bu sorduklarınızın konuyla ilgisi nedir?”, “Bunları sormaya/sorgulamaya ne hakkınız vardır?” gibi hatırlatmalarımız üzerine “Doğru mu, yalan mı söylediğini tam anlamak için seni test ediyorum” şeklinde demogojik bir ifade ile vaziyeti(ni) kurtarmak istemiştir. Diğer odada da eşimi sorgularken “Eşiniz hiç söver mi?” diyerek yine konuyla ilgisiz ama “fazla meraklı” bir tavır sergilemiştir .

Bu beyanları üzerine, yalan söylemem için herhangi bir neden bulunmadığını, itham edildiğim hususlardan dolayı herhangi bir çekincem olmadığını, “doğru söyleyecek” kadar medeni cesa-rete sahip bir yapım olduğunu, polisten korkup yalana başvuracak bir tip olmadığımı, nitekim daha önce polis tarafından defalarca sorgulanmış, vaktiyle (1998) Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargı-lanmış bir insan olduğumu söylemem üzerine de “Bana göre, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yar-gılanmış olmak çok aşağılık bir haldir. Seni küçültür.” diyerek hakaretlerini sürdürmüştür. Bunun üzerine “Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde sadece yargılandığımı, ceza almadığımı, herhangi bir mahkemede yargılanan bir insanın mutlaka “suçlu” anlamına gelmeyeceğini, “beraat etme” ihtimali-nin de olduğunu, benim de yargılandığımı ama “ceza almadığımı”, dolayısıyla herhangi bir mahke-mede yargılanmış bir insanı, salt o mahkemede yargılanmış olması sebebiyle tahkir ve tezyif edeme-yeceğini söylemem üzerine “Bana göre bu böyle!” diyerek, ma’kul olmaktan çok uzak, “çok bilmiş” bir tavır takınmış, yasal olarak uygulanan usuller dışında kendisine bir “tarz” belirlediğini açıkça or-taya koymak istemiştir.

Diyalog esnasında, bir vesileyle ilgili/gerekli bir ortam olduğunda Milli İstihbarat Teşki-latı mensupları ile görüşmelerimin olduğunu söylediğimde “MİT görüşse ne olur?” diyerek, MİT gö-revlilerini (ve yine aynı zamanda beni) de küçümsemiştir. Anlaşılan o ki, bu memur “kendisinden başkasını” tanımamakta olup, tıp literatüründe alanına özgü, özel terimlerle adlandırılan bir sağlık problemi ile ma’lüldür. Hiç kimsenin rahatsızlığına sevinmek gibi bir zaafım olmadığından dolayı, her şeye rağmen kendisine şifalar diliyorum (Bu benim insani anlayışım gereğidir).

Bu olumsuz diyalogların ardından, mesai saatinin bitimine çok az bir zaman kala, bir baş-ka polis memuru –ki, nezaketinden dolayı müteşekkirim- artık gidebileceğimizi söylemiş, yukarıdaki olumsuzlukların faili olan (şikayetçi olduğum) polisi azarlamış ve gerekirse bizi tekrar çağıracakla-rını belirterek telefon numaramızı almakla yetinmişti.

Ertesi gün, ticari işlerim sebebiyle şehir dışına çıkmam gerektiğinden dolayı, arandığım taktirde “kaçan birisi” statüsünde görülmemek için, Asayiş Şube Müdürlüğü’nü bizzat telefonla ara-yarak, ifade için bana ihtiyaçlarının olup olmadığını, beni tekrar ne zaman çağıracaklarını sorduğum-da, telefonda bana “Savcıya bağlı. Ne zaman seni isterse, o zaman biz de sana haber veririz” denil-mişti. “Evrak veya dosya hangi Savcı’da?... Konu ile ilgilenen Savcı hangisidir?...” diye sorup, “Kendisiyle ben görüşsem?...” şeklinde işimi takip amaçlı bir teklif yaptığımda ise ma’kul bir cevap alamadım, sadece “Bilmiyorum” denildi.

Bu “şikayet” ve “bilgi istemi(m)” ile ilgili dilekçemi kaleme aldığım tarih 17.07.2005. Bugüne kadar Asayiş Şube Müdürlüğü’nden de her hangi bir Savcı tarafından da bu konu ile ilgili olarak aranmadım, ifademe başvurulmadı ve gelişme hakkında da bilgilendirilmedim.

Emniyet’e götürülüş biçimim(iz), orada karşılaştıklarım, polis memurları ile yaptığımız konuşmalardan bende hasıl olan intiba’, Emniyet’e giriş-çıkış kayıtlarımızın yapılmaması, ifademi-zin bile alınmaması, 1 saatlik bir hakaret seansından sonra (resmi dilde “sorgu” diye buna denmi-yor, aslında) Emniyet’ten “bırakılmamız”, Emniyet’e götürülmemize gerekçe olarak gösterilen “tica-ri ihtilaf”ın Emniyet’in görev alanı dahilinde bir konu olmaması, vs. gibi durumları birlikte değer-lendirdiğimde, ortada Emniyet’e götürülmemizi gerektirecek ciddi bir sebebin bulunmadığı kanaati bende hasıl olmuştur. Nitekim böyle olduğu kesindir ki, 1 saat içinde ifademiz bile alınmadan ser-best bırakılmıştık, bir polis memuru da –muhtemelen daha sonra kendilerine problem olmaması için olsa gerek ki-, Emniyet’e davet edilerek çağırılmamız yerine iki polisle “götürülmemiz”in haklı (!) nedenlerini bana izah etmeye gayret etmişti. Tabii ki, o esnadaki sükutum, bana sunulan gerekçeyi ma’kul bulduğum anlamına gelmiyordu.


2. ŞİKAYET

Emniyet birimlerinde görevli polis memurları, Adliye’nin, Hakim ve Savcı’ların “yar-dımcıları” sıfatıyla çalışırlar. Görevleri, suça ilişkin ciddi karineler bulduklarında, zanlı olarak gör-dükleri kişiyi usulünce yargıya teslim etmektir. Ne yargı merciidirler, ne de buna yetkileri vardır. Ayrıca “Hakemlik Mercii” de değildirler. Bunu bilmeyen bir polis memurunun olabileceğini sanmı-yorum. Ancak şikayetime konu olan polis memurunun 2559 numaralı, “Polis Vazife ve Selahiyet-leri”ni belirleyen yasayı ve 5259 numaralı güncel değişikleri okumasında (öğrenmesinde), -eğer vaktiyle okumuş (ve biliyor) ise- buna göre davranmasında/yasaları ihlal etmemesinde fayda görüyorum. Böyle olmadığı taktirde, Emniyet Müdürlüğü, kendi bünyesindeki bu personeli sebebiy-le çok fazla şikayet dilekçesi ile ilgilenmek zorunda kalacaktır.

Hiç bir polisin, her hangi bir kişiyi, kendi keyfince ilzam etmeye, itham etmeye, suçlama-ya, (haklı bile olsa) hakkında hüküm vermeye hakkı ve yetkisi yoktur. “Beraat-i zimmet” asıl olduğu için, “yargı öncesi” her hangi bir kişiyi suçlayan birisi (bu kişi polis bile olsa) kendisi (ayrı bir) suç işlemiş sayılır. Suçladığı kişi, ister suçlu olsun, ister suçsuz olsun, sonuç değişmez. Daha da ileri gi-dip işi şahsileştiren, kine, öfkeye ve hakaret ortamına taşıyan polis, müştekinin şikayetiyle T.C. mah-kemelerinde “sanık” sıfatıyla yargılanır, üzerine atılı suçun subutuna göre ceza alır. Geçmişte bunun örnekleri çoktur. Yetkisinin sınırlarını aşarak, “Yargıç” tavırları takınan, Adliye’ye bile intikal etme-miş/edemeyecek bir iş için “hüküm veren” bir polis, işi bilenler nezdinde gülünç duruma düşeceği gibi, “Beraat-i zimmet” ile ilgili kuralları da ihlal etmiş olur. Böyle bir tavır, yargı merciini aşmak, mahkemeleri de tanımamak (hiçe saymak) olur.

Polisle problemli bir insan değilim. Şu ana kadar polisle olumsuz, problemli bir ilişkimiz vaki’ olmamıştır. Gerekiyorsa, bizzat Emniyet çevresinden referans da verebilirim. Kaldı ki, polisin misyonunu, polisin yetkili olduğu ve olmadığı alanları iyi bildiğim için probleme neden olacak bir davranış ta sergilemem. Dahası “meşru bulduğum” ölçülerde zaman zaman polise yardım ettiğim de vakidir. Gerekiyorsa, örnekleriyle bunları da kanıtlayabilirim.

Ancak, insani erdemlerden ve iş etiğinden yoksun, kendisini “eğitilmemiş” olarak gördü-ğüm, karşısında ilk defa gördüğü kişiye karşı bile “kin” ve “öfke” dolu olan, konu ile ilgili “sorgu” hakkı bile yokken (yetki alanında olmadığı için) işgüzarlık ederek misyonunu “hakaret ve itham et-mek”te kullanan, ayrıca özel mahremiyet kurallarını ihlal eden bu polis memurundan şikayetçiyim.

Söz konusu polis memuru ısrarla istememe rağmen ismini vermemiştir. Ekte eşkalini vasfetmeye çalıştım ve kendisini tespite yarayacağını umduğum diğer kişisel özelliklerinden de ak-lımda kalanları belirttim. Asayiş Şube Müdürlüğü, Hırsızlık, Dolandırıcılık ve Yankesicilk Bürosu’-nda görevli, konuya ve diyaloğumuza tanık tüm polis memurları bu kişiyi tanımaktadırlar. Kaldı ki, ben isim istediğimde, kendisi de ismini ver(e)meyince, aramızda yeni bir tartışma başladığında diğer görevli memurlar ortamı yatıştırmaya gayret etmişlerdi (Eğer bu bilgiler tespit için yeterli olmazsa, Emniyet’e çağırılmam durumunda o bürodaki tüm görevli memurlar arasından “teşhis” edebilirim. Bende tam bir “anti-pati” uyandıran bu polisin siması, bugün görmüşüm gibi gözümün önündedir).

İlgili polis memurunun kimliğinin tespit edilerek gerekli idari işlemlerin yapılma-sını, tecziye edilmesini, “haddini aştığı”na inandığım söz ve davranışları sebebiyle “özür dile-mesini” istiyorum. Zira benim/bizim güvenliğimizi sağlamakla görevli, bizim yanımızda olması gereken bir memurun, bizim verdiğimiz vergilerden maaş aldığını (da) unutarak bana/bize hakaret etmesini kabullenemiyorum, aklıma geldikçe rahatsız oluyorum, o günü hatırladıkça tasavvurumda canlanan ortam anı, söz ve davranışlar gerçekten tahammül limitlerimi zorluyor.

Aynı zamanda bu tür tavırların sahibi olan zaaflı görevliler Emniyet camiası için de kötü bir izlenim bırakmaktadır, samimi meslektaşlarının imajlarına da halel getirmektedir.

Bu dilekçem sonrasında seyredecek gelişmelerin de “Kimi, kime şikayet ediyorsun?” şeklinde maruf ve meşhur olan bir sözü bize hatırlatmamasını temenni ediyorum. Karşılaşmayı cid-den istemediğim böylesi bir tutum karşısında da bunu sineye çekmeyeceğimin bilinmesini istiyorum.


3. BİLGİ İSTEMİ

Aşağıdaki sorularımın tek tek yanıtlanarak, taleplerimin yerine getirilmesini istiyorum. Aşağıdaki maddeler halinde sıraladığım ve her biri benim için ayrı ayrı önemli olan, ayrı ayrı an-lam(lar) taşıyan soru ve taleplerim üzerinde herhangi bir geçiştirme yapılmamasını özellikle rica ediyorum. Aksi taktirde aynı taleplerimi tekrar ederek mükerrer dilekçeler vereceğim veya daha üst başvurularda bulunacağım:

1. İşyerimizden “alınarak” iki sivil polis memuru tarafından Emniyet’e götürülürken, “ne için götürülüyor olduğumuz” neden bize söylenmemiştir? Bunun izah edilmesi zaruri değil miydi?

2. Ciddi sebepler dışında, Emniyet’in ifade almak, tanıklık etmek, bilgisine başvurulmak için insanları polisle celp etmeyip, telefonla davet ettiği bilinmektedir. Konya’nın merkezinde iki ayrı işyeri, üç ayrı ikameti (konut adresi) olan bir insanım. Bu adreslerde adıma kayıtlı, Telekom, GSM, NMT, Satalitte, ADSL, elektrik ve su abonelikleri vardır. Şehir dışında olmamı gerekli kılan özel veya ticari durumlar dışında ikametim Konya’dadır. Cep ve araç telefonlarım Emniyet’in tüm birimlerinde mevcuttur (çoğuna bizzat ben verdim). Bizzat bana hakaret eden polisin beyanıyla sabit ki, polis Internet sitelerimi bilmekte ve takip etmektedir. Özel veya ticari içerikli Internet sitele-rimden herhangi birisine giren bir kişi, tüm iletişim bilgilerime kolaylıkla vakıf olur. Ayrıca “aran-dığımda” veya “davet edildiğimde” polisten kaçacak bir tip de değilim. Ki, bu tür davranışlarımı, yıllar öncesinde, hukuku bilmediğim dönemlerde bıraktığımı defalarca beni tanıyan polislere ve İstihbarat ve birimlerine söyledim. Kaldı ki, yukarıda belirttiğim “yerleşik hayatım” da bu sözle-rimin kanıtıdır. Bunun böyle olduğu da polis tarafından bilinmektedir. Bu durumda, bu olayda, “bir suçlu” gibi, şehrin tanınmış bir iş merkezinde bulunan ofisimizden, komşularımızın arasından “alına-rak” görevli iki sivil polis memuru tarafından Emniyet’e (davet edilmeyip de, polisle) götürülmemi-zin ma’kul gerekçesi nedir?

3. Müşteri ile ihtilafı yaşayan bizzat benim. Müştekinin şikayet ettiği kişi de bizzat be-nim. Müşteki şikayette bulunurken benim telefonlarımı vermiştir. Müşteki, siparişine ilişkin hava-leyi de bana ait banka hesaplarına yapmıştır. Müşteki müşterimizin eşim hakkında da bir şikayeti vaki’ değildir, zira tanımamaktadır, hiçbir tanışıklığı da olmamıştır. Bu durumda eşim neden evden “alınarak” Emniyet Müdürlüğü’ne götürülmüş, ilgisiz sorularla gündemi meşgul edilmiştir? Bunun ma’kul gerekçesi nedir?

4. Konu, Emniyet’te ortaya çıktığı şekliyle satıcı ile müşteri arasında yaşanan ticari ma-hiyette hukuki bir ihtilaftır. Bunun takibi ve halli ise Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılmaz. Bu anlamda problemi olan bir kişi Özel Hukuk Mahkemeleri’ne, Tüketici Mahkemeleri’ne veya bu içerikteki diğer birimlere başvurarak hakkını arar. Konunun bu olduğu en baştan da belli iken, uğradığımız hakaret ve ithamlar bir yana, bunların hiçbirisini yaşamamış olsak bile, Emniyet’e götürülmemiz polisin yetkisi dahilinde midir? Hangi yetki ile “alındık”, “götürüldük” ve üstüne üstlük hakarete uğradık?

5. Diyelim ki, ama yetkisizlikle, ama “araştırma/soruşturma” adına Emniyet Müdürlüğü’-ne götürüldük? Görevliler, “şikayeti tahkik etme” adına bilgi almak istedi, bizi tanımak istedi. Her ne kadar “götürülüş tarzı” tenkidimizi mucip ve usulsüz ise de, Emniyet’e götürülmemize yukarıdaki ma’kul anlamları yükleyecek olsak… İyi de, neden hakarete uğruyorum? Neden itham ediliyorum? Neden yargısız bir infaza kurban gidiyorum? En fazla “zanlı” statüsünde olduğum halde –ki, ben bunu bile oturur tartışırım isteyen herkesle- neden problemli bir polis memurunun kaprisine kurban gidiyorum, hakaret kasdıyla olduğu kesin ithamlarına, “dolandırıcı” şeklindeki çirkin yakıştırma-larına muhatap oluyorum? Bu tür nahoş davranış tarzları Hz. İsa’dan önceki dönemlere ait tarihi bilgilerimizin arasında kalmamış mıydı? Bir polisin, “zanlı” olarak görse bile, muhatabının Beraat-i zimmet’e ilişkin ma’sumiyetini ihlal etme hakkı var mıdır?

6. Yukarıda anlattığım şekilde Emniyet’e götürüldüğüm, Emniyet’te suçu kesin bir müc-rimin bile uğramaması gereken hakarete “sorgu görüntüsüyle” maruz bırakıldığım halde, hiçbir şey yokmuş/olmamış gibi, ifadem (bile) alınmadan serbest bırakıldım (eşim de öyle). Ki, bana suçlu psi-kolojisi yaşatıldı, esnafların ve iş merkezi sakinlerinin gözü önünde “götürüldüm”. Sonra ise, haka-rete uğradım, çevreme karşı beni “suçlu” bir duruma düşürüldüm. Zira toplum, polisin “alıp-götür-düğü” herkese “suçlu” nazarıyla bakmaktadır. En azından şüpheye, kuşkuya ve vehimlere sebep olmuştur. Bunu yapan polis, bana illegal yöntemle (adeta) ceza vermiş, bana eziyet etmiş ve zulmet-miş olmadı mı?

7. Mezkur tarihte, Emniyet Müdürlüğü’ne hakkımda şikayet hangi yolla yapılmıştır? Ge-rekli belgelerle bunun tevsik edilmesini (vesikalandırılmasını) talep ediyorum. Zira karşılaştığı-mızda ne kadar kaprisi varsa, şahsıma karşı ortaya döken ve beni mahkeme öncesi mahkum eden bu polis memuru ile müşteki’nin danışıklı hareket etmesinden endişe ediyorum (Nitekim kendisinin de “Sana havale göndereceğim. Sipariş “eder gibi” yapacağım. Sonra da hakkında suç duyurusunda bu-lunacağım” şeklindeki “suç tasnii” içerikli tavrı sebebiyle bu endişem tahmin olmaktan çıkıyor ve kuvvetli bir olasılık seviyesine geliyor.

8. Asayiş Şube Müdürlüğü’nün götürüldüğümüz biriminde, “gerekçe” sorduğumda bana “Antep’liyi çok fazla kızdırmışsın!” denilmişti (sadece). Antep’lileri kızdırmak suç mudur? An-tep’lilerin özel bir hukuku mu vardır? Sadece bu beyan, Emniyet’e “götürülme”miz için yeterli bir açıklama mıdır? Yoksa polisle Antep’li olarak andığı mezkur vatandaşla (müşterim) polis memurları arasında özel bir ilişki mi vardır? Açıklanmasını istiyorum.

9. Mezkur şikayete ve bu olumsuzlukları yaşamamıza konu olan olayın akibeti nedir? Ha-kikatte resmi yolla yapılmış böyle bir şikayet var mıdır? Varsa polisin görevi dahilinde midir? Halen herhangi bir takip yapılmakta mıdır? Evraklar nerededir? “İfade için bana ihtiyacınız var mı?” diye Emniyet’i aradığımda, “Savcı’da olan bir iş. Ne zaman bize bir bilgi gelirse size haber veririz” diyen telefondaki polis memurunun beyanının doğru olduğunu varsayarsak, iş hangi Savcı’dadır? (Nitekim Savcı ile de bizzat görüşmek ve olayın üstüne gitmek istiyorum).

9. Şikayetime konu polis memuruna yönelttiğim tüm suçlamalarımın doğru olduğu konu-sunda her türlü güvenceyi verebilirim. Kendisi ile yüzleşmek isterim. Sözlerimin doğru olduğuna dair yemin de ederim. Psikoloji ve “beden dili” konusunda mütehassıs bir hekimin karşısında iki-mizin de yüzleştirilerek konuşturulmasını arzularım (Bu yapılacak olursa, ilgili hekimin tüm mas-raflarını ben karşılarım). Bu kadar rahatsızlığa sebep olan, muhtemelen daha önce de aynı problem-lerle baş ağrıtan, insanları üzen/inciten bu polis tecziye edilecek midir? Edilmeyecekse “nedeni”nin bildirilmesini, edilecekse tarafıma (sözlü olmayan) resmi bir bilgi verilmesini istiyorum.


4. TALEPLER

1. Yukarıdaki bölümde sorduğum soruların, her birine ayrı ayrı, maddeler halinde (aynen yukarıdaki sorularımda olduğu gibi) ayrıntılı yanıtlar verilmesini istiyorum (Sorularım veya sorula-rımdan bir kısmı atlanırsa, “es geçilirse” yanıtlanmayan soruları tekrar soracağım).

2. Mezkur tarihte Emniyet’a alınmamız konusunda direktif veren komiserin kim olduğu-nun belirlenerek, isminin tarafıma verilmesini talep ediyorum. Zira “usulsüzlük” sebebiyle ayrı bir şikayette kendisi için yapacağım.

3. Şikayet dilekçeme konu olan ve şahsıma hararet eden polis memurunun kimlik bilgile-rini(n tespit edilerek, tarafıma verilmesini) istiyorum. “Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı” ile ilgili ya-sa doğrultusunda, zaten bunun bana talep ettiğimde verilmesi gerekiyordu. Ne ki, davranışlarının veya hakaretlerinin arkasında durabileceğinden emin olmayan veya “bedel ödemek”ten kaçınan işgüzar memurun “bizzat kendisi” tarafında kimliği gizlenmişti. Ayrıca bu davranışı sebebiyle de takibatının yapılmasını istiyorum.

4. İlgili polis memurun tespiti sonrasında tecziyesine yönelik her türlü resmi/hukuki işle-min yapılarak bana bilgi verilmesini ve “mesleki tarafgirlikle haksızlıklarının örtbas edilmemesi”ni istiyorum.

5. Tespit ve tecziyesine yönelik işlemler sonrasında şahsımdan (ve eşimden) “özür dile-mesini” talep ediyorum. Değilse affetmeyeceğim, anti-patim hep baki kalacak, her fırsatta bu davra-nışını “şahsı ile sınırlı olmak” kaydıyla deşifre edeceğim.


5. TAVSİYELER

1. Polis vatandaşa böyle davranırsa, halk polisten soğur. Bunun önlenmesi gerekmekte-dir. Bu uğurda atılacak idari, adli, hukuki ve insani her bir adım “kutlu adım” sayılacaktır. Zira vatandaşa daha nasıl davranacağından habersiz, davranış biliminden yoksun, eğitilmemiş bir polis memurunun vatandaşın meselesini takip etme/halletme adına yapacağı hiçbir şey yoktur.

2. Polis vatandaşa böyle davranırsa polisin güvenliği tehlikeye düşer. Nitekim 12 Eylül öncesi dönemi çocukluk yıllarımı hatırlıyorum. Halkın, kendi güvenliğini sağlamakla görevli, kendi yanında/yakınında bilmesi gereken polisle karşı karşıya gelmesi, karşı karşıya getirmek isteyenlere prim vermesinin arka-plan nedenlerinden bir tanesi de polisin eğitimsizliği değil miydi?

3. Polis vatandaşa böyle davranırsa, bu polisin ve Emniyet’in kendi aleyhine olur. Polis soruşturma geçirir, mahkemelerde yargılanır. Emniyet gereksiz bürokratik yoğunluklar yaşar. Me-sela ben… Neden bu dilekçeyi yazmak için zaman ayırayım? Neden Asayiş bunu okuyup-yanıtla-makla zaman harcasın? Neden vatandaşa davranmasını bilmeyen polis kendisini eğiteceği veya ken-disinin eğitileceği yerde ifade vermekle zaman geçirsin?

4. Bu tür davranışlar polisin ve Emniyet’in şahsında ülkenin de imajını zedeler. Şahsen ben Emniyet’in de iyileştirme kapsamında olduğu kanaatinde idim. Zaman zaman bunu görüyor ve seviniyordum. “Kaba-saba”, “işkenceli-sopalı”, “argolu-hakaretli” yılları geride bıraktığımızı düşün-düğüm için mutlu oluyordum. Vakıa, bu kanaatlerimde çok fazla bir değişiklik olmadı. İnsanlara davranmasını bilmeyen, özürlü bir polis memuru sebebiyle camiayı toptan harcamak gibi bir hama-katin sahibi olacak bir insan değilim. Ne ki, şunu söylemek istiyorum: Böyle memurlar, camiaya da zarar veriyor, leke getiriyor. Tefekkür etmesinden yoksun halk hepsine “Polis” gözüyle bakıyor, zul-me uğradığında tefrik yapmadan iyilerin de arkasından sövmüş oluyor.

5. Devlet, kolluk güçleri, yargı organları halkın, vatandaşın üzerinde “demoklesin kılıcı” değildir. Benim özgürlüğüm, güvenliğim, haklarım, kişisel dokunulmazlıklarım, uğrayabileceğim haksızlıkların izalesi ve mahremiyetimin muhafazası için görev yapan bir memurun, varlık sebebine aykırı söz, eylem ve davranış biçimleri sergilemesi ne hukukidir, ne etiktir, ne de insanidir. Bu tür nahoş tavırlardan öncelikle Emniyet personelinin arındırılması zaruridir. Bu yapılamazsa, Emniyet bu tür “eğitimsiz”, “yeteneksiz”, “kompleksli”, “kaprisli” personelinden arındırılmalıdır.

Dilekçeme ve sorularıma yanıt verilmesini, taleplerime icabet edilmesini, tavsiyelerimin dikkate alınmasını rica ederim.

Hayırlı olan tüm çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla,

Muhammed Fatih Ergün

[b]NOT: Bu olay üzerinden 1,5 yıl geçtikten sonra, bir başka olay münasebeti ile, yukarıdaki şikayetimize konu olan kimliği belirsiz polis memurunun adının İsa Akyüz olduğunu ve Konya İl Emniyet Müdürlüğü'nde komiser olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım.[/b]
_________________
Muhammed Fatih Ergün
www.mfe.name
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger
www.turkiyespot.com ucuz hosting
www.turkiyespot.com ucuz hosting





MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 8:58 pm    Mesaj konusu: Advertisement Links

www.turkiyespot.com iyi Hosting vps vds radyo iyi reseller, kaliteli hosting, kaliteli host, kaliteli vps, iyi vps

Başa dön
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> ONUR SAVAŞI Tüm zamanlar GMT +2 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & Erdem Çorapçıoğlu