www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları
ucuz hosting domain kontrol panelleri yardımlaşma forumları
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İsra' Nedir? l M.F.E.

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
M.F.E.



Kayıt: 25 Hzr 2008
Mesajlar: 80
Konum: Administrator

MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 8:16 pm    Mesaj konusu: İsra' Nedir? l M.F.E. Alıntıyla Cevap Gönder

İSRA’ NEDİR?
Muhammed Fatih Ergün

(Konya, Rabve, 2005)

Ayet Metni (17/1)

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلا مِنْ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الا اَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّه هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Ayet Meâli (17/1)

“Bir gece, kulunu Mescidu’l Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidu’l Aqsâ’ya yürüten (Allah), kusurlardan uzaktır. Hakikat o ki, O “İşiten” ve “Gören”dir.”

İttifak Edilen Hususlar

Küçük nüanslar görmezden gelinirse, âyetin çevirisi hemen hemen tüm Türkçe meâllerde aynıdır. Sözünü ettiğimiz nüanslar ise, -çevirinin bire bir (yorumsuz) olması şartıyla- asıl mânayı zedeler nitelikte değildir.
Burada sözü edilen, “kul (abd)”dan kasıt, Hz. Peygamber (s)’dir. “Hû” zamiri (şahsa delâleti gizli bir zamirdir, ama) Allah’a râcîdir.

“Mescidu’l Haram”dan kastedilen mekân, içinde Kâ’be’nin bulunduğu Mekke şehridir. Bizim de kanaatimiz budur. Nitekim Kur’an’ın başka pasajlarında da “Mescidu’l Haram” terimi sıkça kullanılmaktadır ve kastedilen yerin Mekke (ve çevresi) olduğu bilinmektedir. Buna aykırı bir görüş bulunmamaktadır.

Allah, “bir gece” kulunu (Hz. Muhammed’i) “Mescidu’l Haram”dan (Mekke) “Mescidu’l Aqsâ’ya yürütmüştür”. “Mescidu’l Aqsâ” ise, Rabbimizin “çevresini mübarek kıldığı bir yer”dir. Bunu ise “âyetlerini göstermek için” yapmıştır.

Problemler

Problem, âyetin indiği dönemin gözardı edilmesinde, âyetteki ibârelerin ilgisiz (bulduğumuz) ortam ve olaylara uyarlanmasında, Mekke’li müşriklerin inkârlarından vazgeçmemek için Hz. Peygamber (s)’ den istediği “olağanüstü gösteride bulunma (mu’cize)” taleplerine adeta icâbet ettiği mâhiyetinde hâdise üretme gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Bu ise çok ciddî bir algı zaafı olarak önümüzde durmaktadır.

Hakikatte klasik anlamda Hz. Peygamber (s) bir mu’cize göstermiş midir?
“İsra” kelimesi ne anlama gelmektedir? Kur’an’daki diğer kullanımları hangi anlamı ifade etmektedir?

Âyette sözü edilen gece, “hangi gecedir”?

“Mescidu’l Aqsâ” neresidir, “gece yürüyüşü” nereye yapılmıştır?

Bu gece yürüyüşü (İsra’) “ne amaçla” olmuştur?

“Gösterilen âyetler” hangileridir?

Geleneğin Tanımları

Gelenek, âyeti yorumlarken, “Mescidu’l Haram”dan kastedilen yerin Mekke şehri olduğunu ikrar eder. Bu noktada (gelenekle bizim aramızda) herhangi bir problem yoktur.

“Mescidu’l Aqsâ” tanımı ile kastedilen yerin ise, Kudüs’teki Süleyman ma’bedi olduğu iddia edilir. Bu yorum yapılınca, “çevresi mübarek kılınan yer”den kastedilen mekân da burası olur.

“Gece yürüyüşü (İsra’)” ise, hâliyle Hz. Peygamber (s)’in Mekke’den Kudüs’e “bir gece yolculuğu” yapması (yâni olağanüstü bir yöntemle Allah tarafından götürülmesi) şeklinde anlaşılacaktır (böyle anlaşılmıştır).
“Etrafı mübârek kılınan yer” Kudüs’tür.

Allah, Hz. Muhammed (s)’e “ayetlerinden bazılarını göstermek için” bu “gece yolculuğunu” yaptırmıştır.

Geleneğin Temel Zaafları

1. Gelenek tarafından âyet üzerine bu yorumlar yapılırken ve yapılan bu yorumlar (tenkit edilebilir nitelikteki) rivâyetlerle te’yid edilmek istenmiş, fakat bir takım önemli hususlar gözardı edilmiştir.

2. Bu “gözardı edilme”nin sonrasında da, geleneğin yorumları genel kabul görmüş, âyet ve ihtivâ ettiği anlam üzerinde çok fazla düşünülmemiş, bu yorumlar ma’ruf ve meşhur olunca konu üzerinde biraz farklı düşünmek, “aykırı yorum yapmak” sanılmıştır.

3. Dahası, pek çok konuda olduğu gibi, aslında sadece kişisel çıkarımlar (istinbat) olması gereken bu yorumlar, “genel kabuller” sonrasında imân esasları arasına bile dahil edilebilmiş, yorumlar “yorum” ol(arak kal)maktan çıkarılmış, “nass” hükmünde ele alınmış, böyle olunca da hâliyle bu yorumlara muhalif farklı görüşlere sahip olmak “inkâr”, “küfür” ve -en iyimser yaklaşımla da- “bid’at” gibi literal kavramlar bazında ele alınarak farklı görüşlere sahip müslümanlar itham edilegelmiştir.

Konu Hakkında Kanaatlerimiz

Âyet ve ihtivâ ettiği konular bakımından “gözardı edildiğini” söylediğimiz hususları şöyle sıralayabilir, hiç olmazsa bunların üzerinde de biraz tefekkür edebiliriz:

1. Hz. Peygamber (s), müşriklerin “abesle iştigal” olarak değerlendirilebilecek hiçbir olağanüstü gösterim sergileme (“mu’cize”) taleplerine icâbet etmemiştir. Zaten bu icâbette bulunacak kudret ve yetkiye de sahip değildir. Hz. Peygamber (s)’in tüm tebliğ ve iknâ gayretleri karşısında inat, küfür ve düşmanlıklarından vazgeçmeyen müşrikler, -inanmak için değil de, tebliği sabote etmek için olsa gerek- Hz. Peygamber (s)’den olağanüstü eylemler gerçekleştirmesini isterler. Müşriklerin bu taleplerinin içerisinde “Hz. Peygamber’in yerden pınarlar fışkırtması” (17/90), kendisinin “hurma ağaçları veya asmalarla dolu bir bahçeye sahip olması” ve “bu bahçenin içinden ırmaklar akıtması” (17/91), yahut “göğü parçalayıp kendi üzerlerine düşürebilecek kudrette olması” (17/92), “Allah’ı ve melekleri getirip kendileri ile karşılaştırması” (17/92), “altından yapılmış bir eve sahip olması”, “göğe yükselmesi” (bu da yetmiyor) göğe çıktıktan sonra oradan inerken “kendilerine okuyabilecekleri bir kitap getirmesi” (17/93) gibi saçma, imân etmemek için “bahâne” niteliğinde istekler yer almaktadır.

Hz. Peygamber (s)’in risâletinde, davette kullandığı araçlar arasında bu tür taleplere icâbet anlamı taşıyacak olağanüstü eylemler ortaya koymak (mu’cize) yoktur (17/59). Hem “tüm mu’cizeler yalnızca Allah katındandır” (29/50, 51), hem de Hz. Peygamber (s)’in bu tür olağanüstü donanımlarla techiz edilmediğini Rabbimiz haber vermektedir:

“Bizi [öncekiler gibi, bu mesajı da] mucizevî belirtilerle birlikte göndermekten alıkoyan tek sebep, önceki toplumların onları hep yalanlamış olmalarıdır” (17/59).

Nitekim kendi risâlet ve misyonunun bilincinde basiretli bir peygamber olan Hz. Muhammed (s)’e, müşriklerin sabotaj niteliğindeki bu tür olağanüstü eylem (mu’cize) talepleri karşısında: “Rabbimi tenzih ederim (dilimizde de karşılığını bulduğu şekliyle: “Fe-Subhanallah!), ben sadece (ve sadece) beşer olan bir Elçi’den başka bir şey miyim (Ne biçim bir istek, bu)? (17/93) demesi emredilerek yanıt verdirilmiştir.

Ama Hz. Peygamber (s)’in bu örnekliğinden ve asâletinden uzaklaşan müteakip nesiller, ürettikleri hurafeleri ona isnâd etmekten geri durmamışlardır. Hz. Peygamber (s)’i hayâllerinde ve fikir dünyâlarında, vahyi inkâr eden müşrikleri iknâ edip, imân ve hidâyete eriştirebilmek amacıyla “hep mu’cize göstererek ilzâm eden ve acze düşüren bir güç” statüsünde değerlendirmişlerdir. Nitekim yukarıdaki âyetlerin içeriğine konu olan müşriklerin abes taleplerinin, rivâyetler arasında üretilmiş münasip (!) karşılıklarını (bol miktarda) bulmak mümkündür.

Gelenekte anlamını bulduğu şekliyle “İsra” olayı, sözünü ettiğimiz bu ilzâm gayreti için yeterli görülmemiş olsa gerek ki, iddia edilen anlatımda tanımlandığı gibi bir “İsra” (Mekke’den Kudüs’e bir gecede yolculuk) olayını Hz. Peygamber’e isnâd ettikten sonra bununla da yetinilmemiş, ardından da “Mî’râc” gibi bir efsâne ile Hz. Peygamber (s) göklere çıkarılmış, oradan dönerken de Baqara Sûresi’nin son âyetleri, müşriklerin “semâdan okuna-bilecek bir kitap (âyet)” siparişlerine güyâ icâbet niteliğinde Hz. Peygamber’e getirtilmiştir (!). Oysa Baqara Sûresi’nin tümünün Medenî, rivâyetlerde iddia edilen “İsra” ve “Mi’râc” olaylarının ise Mekkî olduğu (da) söylenerek… Gelenek, kendi mesnedi olan rivâyetleri bakımından da pek çok tutarsızlıklarla ma’lüldür).

Kısacası her peygamber gibi Hz. Muhammed (s)’in de “beşer bir elçi” olduğu hakikati (17/93) unutulmuştur. Oysa ümmetin bu tür yakıştırmalardan elbette Hz. Peygamber (s)’i tenzih etmesi gerekirdi. Çünkü bu tür nitelen-dirmeler bizzat ona iftira niteliği taşımaktadır.

2. İsrâ’ Sûresi’nin pek çok âyeti Mekkî’dir. Nüzül sıralamalarının çoğunda sûre Mekkî kategoride listelenmiştir. Sûreye ait pek çok âyet hakikatte Mekkî izler taşımaktadır. Ancak sûrenin giriş bölümü, ilk ayetler bu katego-rinin dışında olmalıdır.

Oysa gelenekte sûrenin tümü gibi ilk ayetlerde Mekkî kabul edilmiş, bununla klasik “İsra” (ve ardından da “Mi’rac” rivâyetleri te’yid edilmek istenmiştir. Çünkü geleneğin iddiasına göre Mekke’den Kudüs’e yapıldığı söylenen bu gece yolculuğu Mekke döneminde gerçekleşmiştir.

Sûre (veya sûrenin pek çok âyeti) haklı gerekçelerle Mekkî olarak kabul edilse bile, ilk âyetin içerdiği anlam, ilk âyetin ardından gelen müteakip ayetlerin sosyal muhatapları gözönünde bulundurulduğunda sûrenin ilk âyetlerinin Medenî olması gerekir. Çünkü aşağıda serdedeceğimiz diğer kanaatlerimizden de anlaşılacağı gibi ilk âyet, klasik literatürde geçen ve Mekke-Kudüs arası (olağanüstü nitelik kazandırılarak anlatılan) mu’cizevî bir yolculuğu anlatmamaktadır. Bilakis âyet, Rasulullah (s)’ın Mekke’den Medîne’ye hicretini konu almaktadır. Müteakip âyetler ise İsrailoğullarından, yahûdîlerden söz etmektedir. Mekke’de ise ne yahûdîler vardır, ne de yahûdîlerin anlatımını gerekli kılacak sosyal bir gerekçe vardır. Tam tersi, yahûdilerle ilgili âyetler Medenîdir. Bilindiği gibi yahûdiler Medîne şehrinin sakinleridir. İlk İsra’ ayetinin ardından hemen İsrailoğulları ile ilgili bir pasajın yer alması ise şöyle bir hikmete mebnî olabilir: Müslümanlar Mekke’den Medîne’ye göç etmişlerdir. Vatanlarını terketmek zorunda kalmışlardır, Medîne’de gurbettedirler. Yahûdiler ise Medîne’nin yerli halkıdır. Müslümanların yaşadıkları göç psikoloji sebebiyle, onları tesellî etmek ve ezilmemelerini sağlamak amacıyla Allah bir hicret âyetinin (17/1) ardından vaktiyle İsrailoğullarının da tarihte iki kez sürgün (zorunlu göç) yaşadıklarını işleyerek, hem müslümanları motive etmekte, hem de yahûdilerin Medîne’ye göç eden müslümanlara karşı kibirlenmelerine fırsat vermemiş olmaktadır.

3. “Gece yürüyüşü” anlamına gelen “İsra” kelimesi, “olağanüstü niteliklerle donatılmış bir yolculuk” olmaktan daha ziyâde, “olağan yolculuklar” özelliğini ifade etmektedir.

Aynı kelime Kur’an’da Hz. Lût (s) ve Hz. Mûsâ (s)’nın hicretine delâlet eden bağlamlarda kullanılmıştır. Üstelik bu iki peygamberin olan “İsra”sı (göçleri, hicret yolculukları) da Hz. Peygamber’in hicreti gibi “bir gece vakti (leylen)” olmuştur :

“Bu durumda artık sen, ailenle birlikte gecenin bir vaktinde yola koyul (“Fe-esri’ bi-ehlik”); sen onları geriden takip et; sizden hiç kimse arkasına bakmasın; yalnızca emredildiğiniz yöne ilerleyin” (20/77)

“Ve gerçek şu ki, [zamanı gelince] Musa'ya: “Kullarımla beraber geceleyin yola çık (“En esri’ bi-ibâdî”) ve onlara denizin ortasında kupkuru (güvenli) bir yol tutuver; arkanızdan yetişirler diye korkup kaygılanma” diye vahyettik.” (15/65)

Kelimenin Kur’an bütünlüğünde ifade ettiği anlam gözönünde bulundurularak, âyetin içindeki diğer kavram ve beyânlara da doğru anlamlar verildikten sonra bu âyet bağlamında da kelimenin Hz. Peygamber (s)’in Mekke’den Medîne’ye hicret ettiği esnâda yaptığı “gece yolculuğu”nu tanımladığını söyleyebiliriz. Diğer iki peygamberle ilgili olarak verilen anlamda olduğu gibi, burada da kelimenin (ve âyetin) bu anlamı ihtivâ ettiğine inanırsak, bir çok taş yerine oturmakta, zorlama, “ihtiyaçtan tedârik” niteliğindeki anlam ve yorumlara gerek kalmamakta, âyeti Allah’ın muradına uygun olarak daha doğru bir biçimde anlayabilme imkânına sahip olunabilmektedir.

4. Günümüzde kavramlaştığı şekliyle Kudüs’teki Süleyman ma’bedine Hz. Peygamber (s)’in gününde “Mescidu’l Aqsâ” denildiği vâkî değildir. Nitekim rivâyet edilen bir takım hadis metinlerinde de mezkur ma’bed “İlyâ’ Mescidi” ve “Beytu’l Maqdis” olarak adlandırılmaktadır . Kudüs’e “Mescidu’l Aqsâ” denilmesi ve bu adlandırmanın kavramlaşması çok sonraki yıllara (belki de geleneğin âyet üzerine yaptığı malum yorumlar sonrasına) tekabül etmektedir.

Zaten, “Mescid”, “secde edilen yer” anlamına gelmektedir, gramerdeki tanımıyla “ism-i mekân”dır. “Aqsâ” ise, “en uzak” anlamına gelmektedir. O gün Mekke’ye en uzak yerleşim merkezi Medîne’dir. Mü’minler de Medî-ne’ye göç ettikten sonra orayı yurt edinmişler, orada mescid inşâ etmişler, toplu halde Allah’a secde etmişler, böylece o günün koşullarında Mekke’ye en uzak (“Aqsâ”) yerleşim merkezi olan Medîne, hicret sonrasında mü’-minlerin hep birlikte ve toplu olarak sadece Allah’a secde ettikleri (kula kulluk etmedikleri), ayrıldıkları Mekke’ye (mesâfe itibariyle) en uzak bir mekân, (“Mescidu’l Aqsâ”) olmuştur.

“Mescidu’l Aqsâ” ifadesinin Hz. Peygamber (s)’in döneminde “En uzak Mescid” anlamında kullanıldığı da bazı tarih otoriteleri tarafından nakledilmektedir. Huneyn’de, ganîmetlerin dağıtıldığı gün, Cîrâne adı verilen bir yerde Rasulullah (s) arkadaşlarından ayrılarak kendi başına uzak bir yere gider ve oradaki bir mescidde namaz kılar. Müslümanların bulunduğu yere uzak olması sebebiyle oraya da “Mescidiu’l Aqsâ” denilmiştir . Hatta bu nedenle bazıları İsra/1 ayetinde belirtilen Mescid’in burası, yine anlatılan “İsra” hadisesinin de bu yolculuk olabileceğini sanmıştır. Ama bizim kanaatimiz bu doğrultuda değildir.

İslâm tarihinin ilk dönemlerinde de Medîne, “Mescidu’l Aqsâ” olarak anılıyor ve biliniyordu. Tarihî kaynaklardan bazılarında da Medîne şehri için kullanılan (Yesrib, Tîybe vs. gibi) isimler sıralanırken 96 ayrı isim listelenir, bunlardan bir tanesi de “Mescidu’l Aqsâ”dır.

Emevî hanedânının ümmetin riyâsetini ele geçirmesi sonrasında, saltanatın başkenti olan Şam’la, saltanat yanlısı olmayan müslümanların yoğunlukta olduğu Medîne arasında, sonu savaşlara kadar varan rekabetler yaşanmıştır. Bu rekabetler esnâsında, Sûriye ve Şâm bölgesi kutsanmış , Haremeyn ise tahkir edilmiştir. Şam’da zemzem suyuna alternatif bir menba’ bile bulunmuştur. Bu dönemde peygamber şehri Medîne’nin isimlerinden biri olan “Tîybe (Güzel Şehir)” ismi, “Netne (Kokuşmuş Şehir)” ismine dönüştürülmüştür. Ümeyyeoğulları Medîne’yi “Habîse (Pis Şehir)” olarak adlandırmış, Yezîd’in bir komutanı Medîne’ye “Netne” demiştir .

Muhtemel ki, bu rekabetler sonrasında, o dönemden önce Medîne için kullanıldığı bilinen “Mescidu’l Aqsâ” tesmiyesinin Medîne’ye isim olmaktan çıkarılıp saltanat marifetiyle (ve saltanat yanlılarının gayretiyle) Kudüs’e isim yapılmıştır. Sonradan da bu ifâde Kudüs için tahsis edilegelmiştir (özelleştirilmiştir).

Bu durumda tezimizi destekleyen diğer karineler de gözönünde bulundurularak, âyette geçen “Mescidu’l Aqsâ” ifadesi ile Medîne’nin kastedilmiş olması gerekir.

5. “Etrâfını mübarek kıldığımız…” ifâdesi ise şöyle tefsir edilebilir: Mekke kutsal bir şehirdir, “harem bir bölgedir”. Bölge tam bir emniyet yurdudur, kan dökmek yasaktır. İçinde Allah’a ibadet edilen Kâ’be’yi barındırmaktadır ve orası Allah’buyurduğu gibi, “insanlık için hidâyet kaynağı”dır (3/96). Hz. Peygamber (s), Medîne’ye göç ettikten sonra, İslâm toplumunu inşâ ederken, insanların orada da selâmet ve emniyet içinde yaşaması için Medîne’yi de “harem bölge” olarak ilân etmişti. Bu davranışıyla orayı Mekke’nin “güvenlik statüsü” ile eşitlemek istemişti. Tarihte de Mekke ve Medîne’den hep birlikte söz edilmiş, bu iki şehir “harameyn (iki harem bölge)” olarak insanların dilinde yerini bulmuştur.

Ayrıca Medîne, içinde göç eden mü’minleri (muhâcirîn) barındırması, Hz. Peygamber (s) ve arkadaşlarına hicretleri sonrasında yurt olması, içinde (ve çevresinde) Allah’ın hükümlerinin uygulandığı bir şehir olması vs. gibi gerekçelerle de “etrafı(yla birlikte) mübârek kılınan” bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda içinde Allah’ın kullarının yaşadığı yerler Kur’an’da farklı yerler, kişiler ve olaylarla ilgili kullanımlarda da “mübârek” olarak anılmıştır . Bu nedenle “etrafı mübârek kılınan yer”in sadece Kudüs’teki “Beytu’l Maqdis”e tahsisini (has kılınmasını) gerektiren herhangi bir karîne bulunmamaktadır.

6. “Âyetlerimizden bazılarını göstermek için…” ifâdesinden de bir takım olağanüstü olayları üretmeye, çıkarmaya, zorlama yorum ve rivâyetlerle müşriklerin taleplerine icâbet sadedinde bir takım olaylar ihdâs etmeye gerek yoktur. “Bir gece yürüyüşü” ve “biri peygamber olan iki kişinin (9/40) öncülüğü” ile başlayan hicret sonrasında müslümanların Medîne’de bir İslâm toplumu hâline gelmeleri, Mekke’nin çile dolu günlerinin ardından izzetli bir yaşam standardını elde etmeleri, vaktiyle içinde işkence gördükleri bir şehri aradan çok kısa bir zaman geçtikten sonra teslim almaları, Rasulullah (s)’ın sadece bir arkadaşıyla birlikte bir gece vakti gizlice göç etmek zorunda kaldığı yurduna çok sayıda mü’minlerden müteşekkil bir ordu ile kahraman bir komutan olarak girmesi , bu bağlamda Allah’ın fetih ve yardımının gelmesi, insanların akın akın Allah’ın dinine girmeleri (110/1-2)… bütün bunları da “âyet” niteliğinde değerlendirmek mümkündür. Zirâ “âyet” sadece Kur’an’ın beyânları anlamına gelmemektedir.

Son Sözler

1. Hz. Peygamber (s) hiçbir zaman müşriklerin mu’cize isteğine icâbet etmemiştir. Bilâkis bu tür taleplerin “abesle iştigal” olduğunu, bu taleplere icâbetin de kendi “kudreti ve yetkisi” dahilinde olmadığı “De ki! Rabbimi tenzih ederim. Ben beşer olan bir elçiden başka bir şey miyim?” buyruğu ile Allah tarafından kendisine söylettirilmiştir (17/93). Zaten tüm mu’cizeler de Allah katından değil midir? (29/50-51).

2. İsrâ’ Sûresi’nin ilk âyeti ve mütekâkiben İsrailoğullarından haber veren âyetler Medenî olmalıdır. Böyle olmaması için bir neden gözükmemekte, böyle düşünüldüğünde ise anlam ve bağlam kopuklukları ortadan kalkmaktadır.

3. “İsra” kelimesi, Hz. Peygamber (s)’in Mekke’den Medîne’ye bir “gece yolculuğu” ile başlayan hicretini tanımlamaktadır. Ayrıca bu kelime, sadece Hz. Peygamber’in hicretini tanımlamakla kalmaz, Hz. Mûsâ ve beraberindeki İsrailoğulları’nın hicreti ve Hz. Lût (s)’un haklarında helâk sözü kesinleşen kavminden (yine bir “gece vakti”) ailesi ile birlikte ayrılışını da tanımlamaktadır.

4. “Mescidu’l Haram” Kâ’be’nin bulunduğu şehir ve etrafıdır. Bunda ihtilaf yoktur. “Mescidu’l Aqsâ” tesmiyesi ise, âyetin nâzil olduğu gündeki kullanımda Kudüs’teki ma’bedin ismi olarak ma’ruf ve meşhur değildir. Bilakis ilk dönemlerde Medîne için kullanılmış, sonraları unutulmuş ve Kudüs’e isim olarak tahsis edilegelmiştir. Âyette geçen “Mescidu’l Aqsâ” ifadesi ile Medîne şehri kastedilmiş olmalıdır.

5. “Etrafı mübârek kılınan” yer de Medîne olmalıdır. Medîne, hicret sonrası konumu, içinde barındırdığı peygamber, sahâbe, vizyon, değerler ve İslâm devletinin otorite merkezi olması vs. gibi önemsenmesi gerekli gerekçelerle bu teberrükü de hak etmiştir, elbette.

6. “Gösterilen bazı âyetler”den kasıt ta “hicretteki başarı”, “müşriklerden muhafaza”, “yerleşik bir İslâm toplumunun inşâasının nasip olması”, “mü’minlerin Medîne’de hoş rızıklarla rızıklandırılması”, “müslümanların müşriklere galip gelmesi”, “elde ettiklerin ganîmetler”, ardından “fetihler” ve özelde de “Mekke’nin fethi” vs… olsa gerektir. Çünkü bunların her birisi ibret nazarıyla bakıldığında, üzerinde tefekkür edilerek Allah’ın evren ve içindekiler üzerinde hesâbı (takdîri) gözönünde bulundurulduğunda başlıbaşına birer âyet olarak karşımızda durmaktadır.

Kabul(lerimiz) ve red(lerimiz) konusunda daha basiretli olabilmemiz temennisi ile…
_________________
Muhammed Fatih Ergün
www.mfe.name
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger
www.turkiyespot.com ucuz hosting
www.turkiyespot.com ucuz hosting





MesajTarih: Prş Hzr 26, 2008 8:16 pm    Mesaj konusu: Advertisement Links

www.turkiyespot.com iyi Hosting vps vds radyo iyi reseller, kaliteli hosting, kaliteli host, kaliteli vps, iyi vps

Başa dön
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    www.turkiyespot.com web sayfası kontrol panelleleri yardımlaşma forumları Forum Ana Sayfa -> KALEM-KELAM Tüm zamanlar GMT +2 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & Erdem Çorapçıoğlu